24 Ekim 2015 Cumartesi

TEMEL REASÜRANS BİLGİSİ

 
A. Reasürans ve Türleri
Reasürans, en yalın tanımıyla, sigorta edilmiş riskin belli bir kısmının veya tamamının yeniden sigorta edilmesidir. Diğer bir ifadeyle, reasürans sigortacının üstlendiği sorumluluğun bir kısmını veya tamamını diğer bir sigortacıya devretmesi olarak tanımlanabilir.

Bir reasürans anlaşmasının iki tarafı vardır: Reasürör ve Sigortacı. Riski devralan sigorta şirketine reasürör, riski devreden sigorta şirketince ise sedan adı verilir.

Reasürans temel olarak ihtiyari reasürans ve zorunlu reasürans olmak üzere ikiye ayrılır:
İhtiyari Reasürans, bireysel risklerin, bağımsız olarak değerlendirildiği, sigorta şirketinin devir, reasürans şirketinin ise kabul zorunluluğunun bulunmadığı, uygulamadaki en eski reasürans yöntemi olup; isteğe bağlı olarak yapılmaktadır.
Zorunlu Reasürans, uygulamada genellikle trete reasüransı olarak adlandırılan ve sedan şirketin reasürör ile imzaladığı bir anlaşma uyarınca, tanımlanmış riskleri anlaşmada belirlenen şartlar çerçevesinde reasüröre devretmek ve reasürörün de bunları kabul etme zorunluluğu bulunan reasürans yöntemidir.

Reasürans uygulamaları riskin paylaşılma yöntemine göre, bölüşmeli ve bölüşmesiz reasürans olarak ikiye ayrılmaktadır:
Bölüşmeli Reasürans Anlaşmaları: Sigorta primi ve hasarlar belli bir oranda sigorta şirketi ile reasürör arasında paylaşılır ve sigortacı ile reasürörün devredilen risklerden elde edeceği kâr veya zararda bu oran etkili olur. Başlıca türleri,
  • Belirli Paylı (Kotpar) Reasürans Anlaşmaları
  • Aşkın Bedel (Eksedan) Reasürans Anlaşmaları
Bölüşmesiz Reasürans Anlaşmaları: Reasürörün, sigortacının zararının belli bir tutarı geçmesi halinde, sadece aşan kısmı ödemekle yükümlü olduğu; sigortacıya ödenen hasarla reasüröre devredilen prim arasında oransal bir bağlantı bulunmadığı ve genellikle bölüşmeli anlaşmaların ardından sigortacının sorumluluğuna kalan saklama payının korunması amacıyla kullanılan reasürans anlaşmalarıdır. Başlıca bölüşmesiz reasürans uygulamaları,
  • Hasar Fazlası (Excess Of Loss) Reasürans Anlaşmaları
  • Toplam Hasar Fazlası (Stop Loss) Reasürans Anlaşmaları

B. Reasüransın Sigortacılar Açısından Faydaları
Reasüransın faydalarını şu şekilde özetlemek mümkündür:
  1. Riskin dağıtılmasını sağlamak
  2. Sigortacının iş kabul kapasitesini ve esnekliğini artırmak
  3. Sigorta şirketinin mali yapısını desteklemek
  4. Katastrofik (felaket gibi) hasarları kontrol eder
  5. Bilgi paylaşımını arttırmak

Sigortanın Temel Prensipleri

 
Sigortanın temel prensiplerini 6 ana başlık altında toplamak mümkündür.

 1. Azami İyi Niyet Prensibi
 2. Sigortalanabilir Menfaat Prensibi
 3. Tazminat Prensibi
 4. Halefiyet Prensibi
 5. Yakın Sebep Prensibi
 6. Hasara Katılım Prensibi

1. Azami İyi Niyet Prensibi
Bu prensip tarafların birbirlerine karşı mutlak iyi niyetle davranmak zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Sigorta sözleşmesinde sigortalının beyanının doğru olması, bu prensip gereği esastır. Eğer beyan doğru değilse, gerçeğe aykırı veya eksik ise, sigortalı bu prensibe aykırı davranmış sayılır. Sigortalının bir kastı varsa, sigortacının poliçeyi iptal etme ya da hasarı ödememe hakkı bulunmaktadır.
Bu prensibin diğer bir sonucu ise, sigortalının hasarın meydana gelmesinden sonra sigortalı değilmişçesine hareket ederek zararın azaltılmasında yardımcı olması ve hasarın tespitinde sigorta şirketine her türlü kolaylığı göstermesidir. Sigorta şirketi yönünde de, hasarın gerçekleşmesi halinde sigortalının maddi ve manevi kayıplara uğramasını önlemek bağlamında, saptanan hasarı kısa sürede ödemek bu prensibin bir gereğidir.

2. Sigortalanabilir Menfaat Prensibi
Sigorta konusu değerin korunmasında sigortalının yasal bir menfaatinin olması gerekir. Sigortalanabilir menfaatten söz edilebilmesi için sigortalının, sigortalı kıymetin hasara uğramasından dolayı yasal olarak geçerli bir parasal kaybının olması gerekir. Can sigortalarında ise, bir kimsenin kendi hayatı üzerinde sınırsız bir mali menfaati olduğu kabul edilir. Bu nedenle kişi, hayatını istediği meblağa kadar sigorta ettirebilir.

3. Tazminat Prensibi
Tazminat prensibi, sigortalı malı hasardan önceki değerine getirecek meblağın hesaplanarak ödenmesini gerektirir. Diğer bir deyişle, sigorta sözleşmesinin amacı, zarar görenin ekonomik durumunu zarardan önceki düzeyine getirmektir. Bir hayat sigortalısının lehtarı, herhangi bir zararı kanıtlamak zorunda değildir. Bu nedenle, tazminat bir zararla sınırlı değildir. Tazminat prensibi uygulamasında, aşkın ve eksik sigorta kavramlarına dikkat çekilmesinde fayda bulunmaktadır.
Aşkın sigorta terimi, tazminat poliçelerinde söz konusu olan bir kavramdır. Poliçedeki sigorta bedelinin, sigorta konusu malın gerçek ve makul değerinin üzerinde olması halidir.
Aşkın sigorta durumunda, sigorta bedelinin sigorta değerini aşan kısmı geçersizdir. Sigorta değerini aşan kısma isabet eden primin sigorta ettirene iadesi gerekir. Rizikonun gerçekleşmesi anında da söz konusu eşitsizlik mevcut ise sigortacının azami sorumluluğu sigorta değeri ile sınırlıdır.
Eksik sigorta, poliçede yazılı sigorta bedelinin, sigortaya konu olan malın gerçek ve makul değerinin altında olması durumudur. Sigortalı, bilmeyerek veya daha az prim ödemek amacıyla malın gerçek değerinin altında bir beyanda bulunabilmektedir. Tam hasar halinde, sigorta şirketinin ödeyeceği en fazla miktar, poliçede beyan edilmiş sigorta bedeli kadar olacaktır. Kısmi hasarlarda ise sigorta şirketinin ödeyeceği tazminat; gerçekleşen zarar tutarından sigorta bedelinin sigorta değerine oranı kadar indirilecektir. Eksik sigorta halinde, sigortalı uğranılan maddi kayıpların bütünüyle giderilmesinden yeterince yararlanamaz.
Örnek Olay
Murat Bey evini yangın ve hırsızlık rizikosuna karşı 50.000 TL bedel ile sigortalatmıştır. Poliçe süresi içerisinde meydana gelen yangın hadisesi sonrasında yapılan incelemede, evde 100.000 TL tutarında eşyanın bulunduğu, 60.000 TL tutarında da hasar meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu olayda eksik sigortanın varlığından söz etmek mümkündür. Poliçede yazılı sigorta bedelinin, sigortaya konu olan malın gerçek ve makul değerinin altında olması sonucunda eksik sigortanın söz konusu olması nedeniyle 60.000 TL olan hasarın tamamının ödenmesi mümkün değildir. Hasar, 60.000 TL değil de 100.000 TL olsaydı(tam hasar) olsaydı, sigorta şirketinin ödeyeceği tazminat, poliçede beyan edilmiş sigorta bedeli kadar yani 50.000 TL olacaktı. Bu örneğimizde kısmi hasar söz konusu olduğundan 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1462 inci maddesinde belirtildiği gibi aksine sözleşme yoksa sigorta şirketinin ödeyeceği tazminatın hesaplanmasında sigorta bedelinin sigorta değerine olan oranı dikkate alınacaktır. Bu kural, sigorta literatüründe “Oran Kuralı” olarak ifade edilir.
(Hasar X Sigorta Bedeli) / Sigorta Değeri
(60.000 X 50.000 TL)/ 100.000 = 30.000 (Murat Bey’e ödenecek tazminat tutarı)

4. Halefiyet Prensibi
Halefiyet Prensibine göre, sigortacı, bir hasar veya ziyan ile ilgili olarak sigortalıya ödediği tazminat oranında, hukuken sigortalının yerine geçmiş olur. Sigortalının uğradığı zarar nedeniyle üçüncü kişilere karşı bir dava hakkı varsa, bu hak, tazmin edilen zarar oranında sigortacıya devredilmiş olur. Sigortacı zararı kısmen tazmin etmişse, sigorta ettiren kimse tazmin edilen miktarın dışında kalan kısımdan dolayı üçüncü şahıslara karşı haiz olduğu haklarını saklı tutar.
Örnek Olay
X Sigorta A.Ş tarafından tanzim edilen Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk(TRAFİK) sigorta poliçesi kapsamında sorumluluğu temsil edilen 68 DV plakalı kamyon ile 07 L plakalı araç 28.09.2012 tarihinde maddi zararlı trafik kazasına karışmıştır. 68 DV plakalı araçta taşınan eşyalarda kaza sebebiyle 30.000,00 TL'lik zarar meydana gelmiştir. Sigorta şirketinin zararın tazminini reddetmesi üzerine konu, araçta taşınan eşyanın sahibi A.Ç. tarafından Sigorta Tahkim Komisyonu'na taşımıştır. Başvuru sahibi A.Ç. eşyalarının bu kaza sonucunda zarar görmesi nedeniyle 30.000,00 TL zararın tazminini talep etmektedir.
Sigortacı, zorunlu trafik sigortası ile üçüncü kişilere verilecek zararları karşılamakla yükümlü olmakla birlikte, zorunlu trafik sigortası genel şartlarına göre bazı zararlardan dolayı sigorta şirketine başvurulamayacağı düzenlenmiştir.
Sigorta şirketi, başvuru sahibi A.Ç.'nin talebini Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları A.3.4 maddesi gereği "Zarar görenlerin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dışında araçta veya römorklarda taşınan eşyanın uğrayacağı zararlardan dolayı işletene karşı ileri sürülebilecek talepler”in teminat dışı olduğu gerekçesi ile reddetmiştir.
Karayolları Trafik Kanunu'nda trafik sigortası yaptırılmış bulunan motorlu araçta taşınan eşyanın(yük) aracın işletilmesi sırasında oluşan riziko nedeniyle ziya veya hasara uğraması haline bu zararlardan da trafik sigortası sözleşmesini yapan sigortacının sorumlu olmayacağı belirtilmiş bulunmaktadır. Motorlu araçta taşınan eşyanın işletene veya üçüncü kişiye ait olması bakımından arada hiçbir fark bulunmaz. Bir başka deyişle her iki durumda da bu eşyaya gelen zararlar trafik sigortası kapsamında kabul edilemezler.
Taşıyan durumunda olan işleten ile malı taşıttıran kimse arasında eşya taşıma sözleşmesi ilişkisi vardır. Taşıyıcının sorumluluğu bu gibi hallerde tehlike sorumluluğuna tabi olmayıp, sözleşme ilişkisinden kaynaklanan kusur esasına dayandığından bu tür zararların trafik sigortası kapsamında olduğu kabul edilemez.
Bu gibi hallerde, taşınan eşya(yük) sahibi tarafından taşıma işlerine ilişkin taşıma rizikolarına karşı sigorta ettirebileceği gibi, taşıyıcı tarafından da genel sorumluluk sigortası da yaptırılabilir. Trafik sigortası yapılan araçta taşınan eşyaya ilişkin hasar. Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası teminatı dışında kaldığından başvuru sahibi talebinin reddine karar verilmiştir.

5. Yakın Sebep Prensibi
Yakın sebep prensibi, prim hangi teminatın karşılığında alınmış ise tazminatın da o rizikonun gerçekleşmesi halinde ödeneceğini ifade eder. Sigortacılık uygulamasında yakın sebep, bir hasarın meydana gelmesine neden olan en etkili ve hâkim sebeptir. Maruz kalınan zarar nedeniyle sigortalının sigortacısından bir talepte bulunabilmesi için, meydana gelen hasarın poliçede teminat altına alınmış olan bir tehlikeden ileri geldiğinin saptanması gerekmektedir.
Yakın sebebi diğer sebeplerden ayıran en önemli özellik, hasarın oluşumuna etki ya da katkıda bulunmasının ötesinde tek başına belirleyici olmasıdır.
Uzak Sebep: Uzak sebebi yakın sebepten ayıran tek fark zaman faktörüdür. Hâkim ve belirleyici olan yakın sebep, zaman içerisinde ortadan kaldırılabilecek iken, böyle bir tedbir alınmamakta ve hasara yol açmaktadır. Bir yangında direnci azalan duvarın bir hafta sonra rüzgâr ve fırtına nedeniyle çökmesiyle meydana gelen hasarın uzak sebebi, duvarın direncini azaltan yangındır. Yakın sebebin, eldeki yeterli zaman içerisinde ortadan kaldırılmaması ve hasara neden olması durumunda uzak sebep söz konusu olmaktadır.
Örnek Olay
Fırtına, ahşap binanın çatı duvarını yıkmış, çöken duvar, binanın elektrik kablolarını koparmış, kopan elektrik kablolarının ise kısa devre nedeniyle kıvılcım çıkarması nedeniyle ahşap binada yangın meydana gelmiştir. İtfaiyenin yangını söndürmek ve komşu binaların yanmasını önlemek amacıyla sıktığı su, evdeki yanmış eşya ve komşu binalarda zarara neden olmuştur.
Bu zincirleme olaylar sonucunda yanmış eşya ve komşu binalarda meydana gelen su hasarının yakın sebebi (hakim ve belirleyici sebep) fırtınadır. Oluşan hasarın sigorta teminatı çerçevesinde değerlendirilebilmesi için, fırtınanın neden olacağı hasarların sigorta poliçesinde teminat altına alınmış olması gerekmektedir.
Örnek Olay
Başvuru sahibi E.K. tarafından Sigorta Tahkim Komisyonuna yapılan başvuru; X Sigorta Şirketi ile yaşandığı beyan edilen ve 1xxx4 numaralı Sağlık Sigorta Poliçesi kapsamında gerçekleşen tedavi masraflarına ilişkindir. E.K., 2003 yılında X Sigorta Şirketi'nden bir sağlık sigortası poliçesi almış ve poliçesini her yıl yenilemiştir.

Daha sonra E.K. rahatsızlanarak bir ameliyat geçirmiş ancak 35.000 TL tutarındaki tedavi masrafı X Sigorta Şirketi tarafından reddolunmuştur.
Bunun üzerine E.K., Sigorta Tahkim Komisyonu'na başvurarak tedavi masraflarının tazmin edilmesini istemiştir. E.K., rahatsızlığını öğrendiğinden bu yana (7-8 yıl boyunca) sürprim uygulamasına tabi tutulmuş olduğunu belirtmiş ve bu tedavi sayesinde Tip2 Diabet hastalığından kurtulacağını, insülin ve diğer diabet ilaçlarını kullanmadan kan şekeri seviyesinin sağlıklı bir insandaki normal seviyelere düşeceğini, hastalığına bağlı olarak oluşabilecek sağlık problemleri (kalp hastalığı, böbrek yetmezliği vs.) riskinin ortadan kalkacağını, buna bağlı olarak da X Sigorta Şirketi'ne maddi külfet olma riskinin ortadan kalkacağını düşündüğünü belirtmiştir.

Poliçenin yenileme garantisinin bulunduğu, başvuru sahibi tarafından dosyada sunulan Sağlık Sigorta Poliçesinin ekinde yer alan genel şartların teminat dışında kalan haller başlıklı beşinci Sağlık Sigorta Poliçesinin ekinde yer alan genel şartların teminat dışında kalan haller başlıklı beşinci maddesinin 23'üncü bendinde; "Alternatif tıp yöntemleri (Akupunktur, hipnoz, aromaterapi, nöral terapi v.b.) obezite, metabolik sendrom tanısına yönelik işlemler" hususunun yer aldığı, Y Hastanesine ait Epikriz raporunda; Teşhis/Tanı bölümünde metabolik sendrom. Hastalık Öyküsü kısmında, on yedi yıldır diabet öyküsü olan ve doktora başvuran hastaya yapılan muayene ve tetkikler sonrasında operasyonun planlanarak servise yatırıldığı ve ameliyatı yapıldığı, kilo artışı, kan şekeri kontrolünde güçlük nedenleriyle metabolik cerrahi talebiyle başvurduğu, muayene bulguları bölümünde. Boy: 181 cm, Kilo:100 KG belgelerinin yer aldığı görülmektedir.

Sigorta şirketi tarafından sigortalının aşırı kilolu olması sebebiyle obezite ameliyatı olduğu ileri sürülmüş olsa da, E.K'nın obez olduğunu gösterir resmi bir sağlık kurumuna ait belgenin bulunmaması, sigorta şirketi tarafından ilave prim (sürprim) uygulandığı ve konuyla ilgili taraflar arasında herhangi bir fikir ayrılığı olmaksızın sigorta sözleşmesinin bu şekliyle kabul edilmiş olduğu sonucuna varılmıştır.

Her ne kadar dava konusu ameliyat, mideye ilişkin ve kişinin yemek alımını kısıtlayıcı bir ameliyat olsa da, temel sebebin kişinin yemek alışkanlığının düzenlenmesi ve azaltılması yoluyla şeker hastalığının belirli ölçüde tedavi edilebilmesi sağlanmıştır.

Sigortacının bu gerekçelerle tazminatı ödemekten imtina edemeyeceği, davalı sigorta şirketinin teminat dahilinde bulunan 35.000 TL tedavi ve ameliyat giderinden sorumlu olacağı sonucuna ulaşılmıştır. Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından yapılan inceleme sonucunda, başvuru sahibinin karşılanmayan 35.000 TL tedavi ve ameliyat giderinin sigorta şirketi tarafından başvuru sahibine verilmesine ve başvuru sahibinin sarf etmiş olduğu 250-TL'lik başvuru masrafının aleyhine başvuru yapılan (davalı) şirketten alınarak başvuru sahibine verilmesine karar verilmiştir.

6. Hasara Katılım Prensibi
Sigorta konusunun birden çok sigortacıya sigorta ettirilmesi mümkündür. Hasara katılım prensibine göre, Poliçe koşullarına uygun olarak hasarı ödemiş olan bir sigortacının, aynı hasardan dolayı herhangi bir şekilde sorumlu olan diğer sigortacıları, hasarı paylaşmaya davet etme hakkı vardır.

Sigortalanabilirlik Kavramı

 
Öncelikle sigorta konusu kapsamında yer alacak rizikonun homojen bir biçimde gruplandırılabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Homojenlik, benzer yapıdaki rizikoların bir araya getirilerek yönetilebilmesine imkân sağlar.

Sigorta ürününün fiyatlandırılmasında önem taşıyan bir diğer unsur da, sigorta sözleşmesiyle teminat altına alınan rizikonun istatistiksel olarak ölçülebilir olmasıdır.

Bu kriterlere sahip rizikonun, ödenebilir bir prim karşılığında sigortalanması gerekmektedir. Örneğin, istatistiksel olarak gerçekleşme ihtimali çok yüksek olan bir rizikonun veya çok yüksek parasal kayıplara yol açabilecek nitelikte bir rizikonun sigortalanmasında esas alınacak teminat da çok yüksek bir tutar olacağından primi de yüksek belirlenecektir. Bu durumda, sigortayı satın alınabilmesi pek mümkün olmayacaktır.

Diğer taraftan, meydana gelecek hasarın parasal olarak çok küçük bir tutara tekabül etmesi bekleniyorsa, bu tür hasarlara ilişkin rizikolar sigortalanmaz. Sigortalanabilir riskin frekansının ve hasar olasılığının dengeli olması gerekir. Frekansı yani tekrarlama sayısı çok sık olan bir risk tesadüfi olmaktan çıkmış, yönetilemez hale gelmiştir. Örneğin koruma duvarları olmadığı için durmadan taşan ve etrafına sel zararı veren bir ırmağın kenarındaki evler sel riskine karşı sigortalanamaz. Çünkü frekans o kadar sıktır ki risk tesadüfi olmaktan çıkarmıştır.

Son olarak, rizikonun gerçekleşmesi neticesinde oluşacak zararın maddi olarak hesaplanabilir olması gerekmektedir. Buradaki amaç, parayla ölçülebilir bir menfaatin sigorta teminatı altına alınmasıdır.

Sigorta Sözleşmesi ve Sigortanın Tarafları

 
1. Sigorta Sözleşmesi
Türk Ticaret Kanunu’na göre sigorta sözleşmesi, sigortacının bir prim karşılığında, kişinin para ile ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan tehlikenin, rizikonun, meydana gelmesi hâlinde bunu tazmin etmeyi ya da bir veya birkaç kişinin hayat süreleri sebebiyle ya da hayatlarında gerçekleşen bazı olaylar dolayısıyla bir para ödemeyi veya diğer edimlerde bulunmayı yükümlendiği sözleşmedir.
Sigortacının düzenlediği sözleşme dolayısıyla sigortalıya karşı bir tazminat sorumluluğundan bahsedilebilmesi için öncelikle sözleşmede öngörülen rizikoların; sözleşmede belirtilen süre ve coğrafi alan ve/veya yerde, sigorta genel şartlarında düzenlenen ve sigortacının sorumluluğuna girdiği beyan ve kabul olunan hallerden birinin somut bir şekilde ortaya çıkması suretiyle ve varsa sigorta genel şartlarına ekli özel şartlar dahilinde gerçekleşmesi şartları aranır.
Sözleşmenin kurulmasından önceki bir tarihten itibaren sigorta koruması sağlayacak şekilde sigorta yaptırılabilir. Ancak, sözleşmenin yapılması sırasında, rizikonun gerçekleştiği veya gerçekleşme ihtimalinin ortadan kalkmış olduğu sigortalı tarafından biliniyorsa sözleşme geçersiz sayılır.
Sigortacı, sözleşmede öngörülen rizikonun gerçekleşmesinden doğan zarardan sorumludur. Sözleşmede öngörülen rizikolardan herhangi birinin veya bazılarının sigorta kapsamı dışında kaldığını ispat yükü, sigortacıya aittir. Bununla birlikte, sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamayacağı, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda belirtilmiştir.
Sigortacı tarafından düzenlenecek sigorta poliçesine,
  • sigortacının, sigorta ettirenin ve varsa sigortadan faydalanacak kimsenin adı ve soyadı veya ticaret unvanı ile ikametgâhlarının,
  • sigortanın konusunun,
  • sigorta kapsamındaki rizikolar ile teminatın başlayacağı ve sona ereceği anın,
  • sigorta bedelinin, sigorta priminin tutarı ile ödeme zamanı ve yerinin,
  • sigorta teminatı kapsamındaki rizikoların gerçek niteliklerini tamamen tayin eden tüm hallerin,
  • poliçenin düzenlenme tarihinin yazılması;
ayrıca, Hazine Müsteşarlığı tarafından onaylanmış ve zahmetsizce okunabilecek tarzda bastırılmış sigorta genel şartlarının da eklenmesi gerekir.
2. Sigortanın Tarafları
Sigorta sözleşmesinde, bir tarafta sigorta teminatı vermek üzere ilgili kanun ve mevzuata göre sigortacılık faaliyetinde bulunmaya yasal olarak yetkili bulunan “sigortacı” yer alırken; diğer tarafta da riziko ile karşı karşıya olan “sigortalı” bulunmaktadır.
Sigortacı, sigorta teminatı vermek üzere ilgili kanun ve mevzuata göre sigortacılık faaliyetinde bulunmaya yasal olarak yetkili bulunan kişidir. Sigorta ettiren, sigortacı ile sigorta sözleşmesi yaparak ve sigortalının menfaatini sigortacı nezdinde prim ödeyerek teminat altına alan kişiyi ifade eder. Sigortalı, riziko ile karşı karşıya olan kişi olarak tanımlanır. Sigorta sözleşmesine konu olabilecek diğer kişiler;
Lehtar, Can sigortalarında, sigorta sözleşmesine taraf değildir, lehine sigorta sözleşmesi akdedilen ve rizikonun gerçekleşmesi hâlinde kural olarak sigorta tazminatını sigortacıdan isteme hakkına sahip olan kişidir.
İpotekli alacaklı, sigortalı kıymet üzerinde kanunen tanınmış öncelikli bir hakka sahip olan taraf ve gerçek hak sahibidir.
Sorumluluk sigortalarında zarar gören üçüncü şahsa, kanun veya sigorta sözleşmesi ile doğrudan sigortacıya başvurma hakkı tanınabilir.
Sigorta sözleşmesinin tarafları kısaca aşağıda belirtildiği şekilde tanımlanabilir:
Sigortacı, sigorta sözleşmesinde sigorta himayesi sağlama borcunu üzerine alan taraftır. Sigortacılık mevzuatı uyarınca, sigortacılık yapmak üzere kurulan anonim şirketler ile kooperatif şirketler, ruhsatname almış olmak kaydıyla sigortacılık yapabilir. Yabancı sigorta şirketleri Türkiye’de şube şeklinde faaliyet gösterebilir.
Sigorta ettiren, sigortacı ile sigorta sözleşmesi akdederek sigortalının menfaatini sigortacı nezdinde prim ödemek suretiyle teminat altına alan kişiyi ifade eder. Sigorta ettiren kendisi ya da temsilci aracılığı ile kendi adına ve hesabına sigorta sözleşmesini akdedebilir. Sözleşmeden doğan prim ödeme borcu gerçek veya tüzel kişi olan sigorta ettirene aittir. Sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınan menfaat eğer sigorta ettirene ait ise, “kendi hesabına sigorta”, sigorta sözleşmesi ile teminat altına alınan menfaat sigorta ettirene ait değil ise “başkası hesabına sigorta” söz konusudur.

Sigortalı: Genellikle sigorta ettiren ile sigortalı aynı kişidir. Fakat bazı durumlarda, sigortalı ile sigorta ettiren ayrı kişiler olabilir. Sigortalı, zarar sigortalarında menfaati teminat altına alınan, can sigortalarında ise üzerinde riziko gerçekleşme ihtimali olan kişiyi ifade etmek için kullanılır. Aynı zamanda hayat sigortalarında hayatı sigorta edilen şahsın belirli bir tarihte hayatta olması ya da ölümü rizikoyu oluşturduğundan, sigortalıya “riziko şahsı” da denilir. Zarar sigortalarında ise sigortalı, sigortadan yararlanan şahıstır. Sigorta ettiren tarafından akdedilen sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir. Diğer bir ifadeyle, teminat kapsamındaki tehlikelerden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda, sigortalı meydana gelen hasarın tazmini talebinde bulunmaya yasal olarak yetkili olan kişidir.
Lehtar: Can sigortalarında, sigorta sözleşmesine taraf olmamakla birlikte, lehine sigorta sözleşmesi akdedilen ve rizikonun gerçekleşmesi hâlinde kural olarak sigorta tazminatını sigortacıdan isteme hakkına sahip olan kişiyi ifade eder. Lehtar, sigorta ettiren tarafından başlangıçta veya sözleşmenin devamı sırasında atanabilir.
İpotekli alacaklı: Sigortalı kıymet üzerinde kanunen tanınmış öncelikli bir hakka sahip olan taraf ve gerçek hak sahibidir. Poliçede tanımlanan riziko gerçekleşmeden önce tesis edilmiş olması şartıyla, sigorta tazminatını talep hakkı bu öncelikli alacaklıya ait olur; sigortacı onay almak şartıyla sigorta tazminatını ödeyebilir.
Zarar gören üçüncü şahıs: Sorumluluk sigortalarında zarar gören üçüncü şahsa kanun ya da sigorta sözleşmesi ile doğrudan sigortacıya başvurma hakkı tanınabilir. Bu halde zarar gören, doğrudan sigortacıya başvurup sigorta tazminatının kendisine ödenmesini talep edebilir (örneğin, trafik ve ihtiyari mali mesuliyet sigortasında olduğu gibi).

Sigortanın İşlevleri

 
Sigorta, karşılaşılması muhtemel tehlikelerin ekonomik sonuçlarını bertaraf eden herhangi bir olaydan önce alınan tedbirlerle ilgili bir risk yönetim türüdür. Sigorta ile risk yönetiminde az sayıdaki insanın başına gelen zarar, aynı riske maruz bulunan insanların tümü tarafından birlikte göğüslenip daha kolaylıkla karşılanabilir duruma gelmektedir. Sigortalılar belirlenmiş olayların risklerine karşı koruma satın alırken, sigorta şirketleri de riskler karşılığında talep edilecek bu miktarları yatırıma yönlendirirler. Bu nedenle, sigorta sektörünü, riskten korunmak isteyen sigortalılardan toplanan tüm kaynakları, riskle karşılaşan sigortalılara aktaran basit bir mekanizma olarak görmek yanlıştır. Sigorta sektörü, üstlendiği işlevleri sayesinde aynı zamanda ülke ekonomisine önemli katkılarda bulunmaktadır. Günümüzde ekonomik büyüme modellerine, bankacılık ve sigorta sektörleri de eklenmiş ve yapılan birçok ampirik çalışma, bankaların ve sigorta şirketlerinin ekonomik büyümeye katkı sağladığını tespit etmiştir.

Sigorta sistemi, değişik önemlere sahip birçok ekonomik ve sosyal işlevi yerine getirmektedir.
Bunları şöyle özetlemek mümkündür:
  1. Fertlere ve kurumlara ekonomik ve sosyal hayatta öngörülebilirlik ve emniyet sağlar.
  2. Kredi teminine yardım eder.
  3. Tasarrufu geliştirir, sermaye oluşumuna katkı sağlar.
  4. Toplumda huzur ve güven tesis eder, dayanışmayı sağlar.
  5. Uluslararası ilişkileri geliştirir.
  6. Finansal istikrarı artırır.
  7. Girişimcileri ve ticareti destekler, iş sürekliliği sağlar.
  8. Sosyal güvenlik programlarının üzerindeki baskıyı hafifletir.
  9. Risklerin daha etkin yönetilmesini sağlar.
  10. Finansal sistemin etkinliğini artırır.

Sigortanın Tarihi

 
1. Dünyada Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi
Dünyada sigortacılığa benzer ilk uygulamalara günümüzden yaklaşık 4000 yıl önce Babiller ’de rastlanmaktadır. Zamanın ticaret merkezi durumundaki Babil’de, kervan tüccarlarına borç veren sermayedarlar, kervanların soyulması veya fidye ödeme durumuyla karşılaşmaları halinde tüccarların borçlarını silmekte, buna karşılık borcu tüccarlardan geri aldıkları zaman, taşıdıkları riskin karşılığı olarak ana borç miktarı üzerinden bir miktar para almaktaydı. Bu olay daha sonra Kral Hammurabi tarafından yasalaştırıldı. Hammurabi Kanunlarının en büyük özelliği haydutların saldırısına uğrayan kervanların zararlarının bütün diğer kervanlar arasında paylaşılmasını öngörmesiydi. Bu, tehlike paylaşımının kara taşımacılığındaki ilk örneğidir.

M.Ö. 600 yıllarında Hindular sigorta özelliği taşıyan kredi anlaşmaları yapmaya başladılar. Basit içerikli bu anlaşmalar, toplumlardaki sigorta düşüncesini geliştirerek sigortacılıkta ilk adımları ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Bu tür kredi anlaşmaları, Ortaçağda da gelişerek deniz ödüncü ve nakliyat sigortalarının temelini oluşturmuştur.

Deniz Ödüncü Nedir?
Bu tarz sigortaya daha yakın uygulamalar, özellikle deniz ticaretinin geliştiği yerlerde görülmektedir. Deniz Ödüncü, ilk denizci uluslardan Kartacalılar, Romalılar ve Yunanlılar arasında yaygınlaşmıştı. Deniz ödüncü geminin limana varamaması riskini üstlenen tüccarların riziko karşılığı faiz niteliğinde pay alması olarak tanımlanabilir. Alınan bu faizler, yüksek olması nedeniyle bir süre sonra yasaklandı. Bu yasak, olabilecek tehlikelere karşı önceden bir prim alma biçimine, dolayısıyla da sigorta fikrinin doğmasına yol açtı.
Prim esaslı sigorta, M.S. 1250 yıllarında Venedik, Floransa ve Cenova şehirlerinde görüldü. Bununla birlikte, bugünkü sigortacılık anlayışının başlangıcı sayılan sigorta işlemlerine, 14 üncü yüzyılda rastlandı. Ekonomik koşulların değişmesi ile ticaret, 14 üncü yüzyıldan başlayarak çok önemli gelişmeler gösterdi. O devirde deniz ticaretinde en ileride bulunan İtalya’da sigortaya gereksinim duyuldu ve deniz sigortası kavramı da ilk defa burada ortaya çıktı. İlk sigorta poliçesi olarak kabul edilen mukavele 23 Ekim 1347 tarihini taşımaktaydı ve İtalya’nın Cenova Limanı’ndan Mayorka’ya “Santa Clara” adlı geminin yükünü temin etmek amacıyla düzenlendi. İlk sigorta şirketi de 1424 yılında, yine Cenova şehrinde kuruldu. Sigorta konusunda ilk mevzuat ise, 1435 yılında yayınlanan Barselona Fermanıdır.
Denizde başlayıp gelişen sigortacılık, daha sonraları hayat sigortası fikrinin doğmasına neden oldu. Gemi ve yükünün sigorta edilebilmesi, kaptan, yolcular ve tayfaların da sigorta edilebilmesi fikrini gündeme getirdi.
17. yüzyılda bir İtalyan bankeri olan Tonti'nin getirdiği "Tontines" denilen sistemde, belirli kişiler bir araya gelerek, belirlenen bir süre için ortaya belirli bir para koymakta, süre sonunda hayatta kalanlar parayı aralarında paylaşmaktaydı. İnsanların çoğu, kendilerinin başkalarından daha çok yaşayacaklarına inandıklarından epey rağbet gören bu sistemde ölenlerin maddi kayba uğradıklarını düşünülerek, öngürülen süreden önce ölenler için de ölüm rizikosu karşılığı prim ödenmesi öngörüldü ve hayat sigortalarına geçiş de bu şekilde başladı. Ayrıca 1666 yılında Londra'da yaşanan ve 13.000 ev ve 100 kiliseyi tahrip eden yangın 17. yy'da sigortacılık fikrinin gelişmesini sağladı.

1688 yılında, İngiltere’de Lloyd’s’un temellerinin atılmasıyla sigortacılıkta yeni bir dönem başladı. Londra’da bulunan ve Edward Lloyd adında bir kişinin işlettiği kahvehane, gemi sahipleri, iş adamları ve tüccarların deniz ticaretine ilişkin bilgi alışverişinde bulundukları bir mekân olmuştur. Burada sefere çıkan bir gemi veya geminin yükü üzerine teminat veren kişiler, “Underwriter” sıfatıyla belgeler düzenleyerek faaliyette bulunmaya başlamış ve yine bu kişiler Edward Lloyd’un ölümünden sonra kendi aralarında Lloyd’s adında bir topluluk kurmuştur. Lloyd’s 1871 yılında İngiltere Parlamentosunun çıkardığı bir kanunla birlik haline getirilmiştir. Lloyd’s ilk yıllarında sadece deniz sigortaları sahasında faaliyet gösterirken, sonraları kara sigortaları sahasına da geçmiş olup, günümüzde her türlü sigortanın yapılabildiği bir kuruluş haline gelmiştir.
Lloyd’s, dünya da başka benzeri olmayan, tamamen kendine mahsus bir sigorta kuruluşudur. Lloyd’s bir sigorta şirketi olmayıp, sigorta teminatı veren şahısların oluşturduğu bir topluluk, bir birlik ve aynı zamanda dünya gemicilik istihbaratı konusunda bir merkezdir. Lloyd’s’un en belirgin özelliği, Lloyd’s üyelerinin 300 yılı aşkın süredir bütün varlıklarıyla sorumluluk taşımaları ve hiç birzaman sigortalı ile doğrudan temas etmemeleri, ilişkinin “Broker” denilen aracı kişi veya firmalarla temin edilmesidir.
Ancak sorumluluk sigortalarında belirlenen yüksek sigorta bedelleri ve yaşanan katastrofik hasarlar nedeniyle Lloyd’s üyelerinin sınırsız sorumlulukları, bazı risk grupları için, sınırlı sorumluluk olarak değiştirilmiştir.

2. Sigortacılığın Dünyadaki Yaygınlaşma Evreleri
19. yüzyılda yangın sigortalan, İngiltere'den Avrupa'ya ve Birleşik Amerika'ya yayıldı. Amerika Birleşik Devletleri'nde 1752 tarihinde, Londra sisteminden hareketle sigortacılık etkinliği zaten başlamıştı. Ancak ilk ciddi sigorta kuruluşu, Insurance Company of North America'dır. 1786'da Fransa'da ise ilk yangın sigorta şirketi kuruldu. Sigorta, Prusya ve Fransa Napolyon Kanunlarında geçmiştir. Sigortayı kumardan ayıran kurallar getirildi ve sigorta şirketlerinin denetimi ile ilgili kanunlar çıktı. 19. yüzyılın başlarında Alman, Avusturya, İngiliz Kanunlarını, diğer ülkeler de takip etti. Hatta 1864 tarihli "Ticareti Bahriye" Kanunumuz'da da bazı düzenlemeler yapıldı.
20 inci yüzyılda sigorta daha da gelişmiştir. İstatistiksel veriler daha sağlıklıdır. Mesuliyetler arttığından kusur esasından risk esasına doğru gidilmektedir. Sosyal sigortalar da bu yüzyılda gelişmiştir.

3. Ülkemizde Sigortacılığın Tarihsel Gelişimi
1850’lerde Avrupa’da faaliyet göstermeye başlayan sigortacılar Osmanlı Devleti topraklarında da aynı girişimlerde bulunmuşlardır. Bu acentelikler tamamen azınlıklar tarafından yönetiliyor, poliçeler genellikle Fransızca yazılıyor, prim hiçbir tarife veya sisteme bağlı olmuyordu. Sigortayı satın alanlar da çoğunlukla azınlıklar ve burada oturan yabancı uyruklu kişilerdi. O tarihlerde geniş ölçüde ahşap ev kullanılması ve meydana gelen yangınlar bu sigortacıların sayısını ve iştahını arttırmış, hiçbir kontrole ve izne tabi olmaksızın faaliyete geçen ve bir ara sayıları 150’ye varan acentelerin arasına sahteleri bile katılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin yabancı ülkelere olan borçlarının idaresi ve tasfiyesi için kurulan Düyun-u Umumiye ve Kapitülasyonlar, yabancı acentelerin çalışmasına daha da kolaylık sağlamıştır. Ancak, bu faaliyetlerin yanı sıra şikâyetlerin artması Osmanlı Devleti’ni harekete geçirmiş ve 1883 yılında acentelere çalışmak için ruhsat alma zorunluluğu getirilmiştir. Ülkemizde sigortaya karşı ilgi esasen 1870 yazında İstanbul’un Beyoğlu semtinin büyük bir kısmını tahrip eden yangından sonra duyulmaya başlamış ve 1872 yılında 3 İngiliz sigorta şirketi acente olarak faaliyete geçmiş, 1878 yılında bir Fransız sigorta şirketi bunu izlemiştir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, hemen hemen tamamıyla yabancıların elinde olan sigortacılık sektöründe, tümüyle yerli sermaye ve işgücüyle çalışan bir sigorta şirketi bulunmamaktaydı. Kurulan ilk şirket; Osmanlı Bankası, Tütün Rejisi ve Düyunu Umumiye İdaresi’nden bir sermaye grubunun ortaklığındaki 1893 tarihli Osmanlı Umum Sigorta’dır. Bunları, 1923 tarihinde Şark Sigorta (Riunione Adriatica Katılımı) ve diğerleri takip eder. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, ekonominin her alanında, öncelikli olarak da finans sektöründe yerel sermayenin faaliyet göstermesi ve güçlenmesi hedeflendi. Genç cumhuriyetin gelişmeye başlayan ekonomisi için sigorta sektörünün varlığı önem taşıyordu. Gerek Türk bankaları, gerekse tüccar ve sanayiciler, yerel sermayeye dayalı, güvenilir bir sigorta şirketine ihtiyaç duyuyorlardı. Kamu kesimi de yeni doğmakta olan sanayi tesislerini yabancı sermayeli sigorta şirketlerine emanet etmek istemiyordu.

Mustafa Kemal Atatürk, bu ihtiyaçları karşılamak üzere, tamamen milli sermayeli bir sigorta şirketi kurulması talimatı verdi. Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi, bu talimat üzerine Türkiye İş Bankası ve İttihad-ı Milli Sigorta Şirketi ortaklığı tarafından dörtte biri ödenmiş 500.000 TL sermaye ile 1925 yılında kuruldu. Aynı dönemde yurtdışı menşeli sigorta şirketleri de unvanlarını Türkçeye çevirmişlerdir. Bu çerçevede 14 Mart 1925’te Güneş Sigorta A.Ş. (Soleil) tesis edilmiş (Günümüzde faaliyetini sürdüren Güneş Sigorta ile karıştırılmamalıdır) ve bunu 19 Eylül 1926’da Bozkurt Türkiye Umum Sigorta Şirketi’nin (Assurence Gles de Paris) kuruluşu izlemiştir. 1927 yılında Sigortacılığın ve Sigorta Şirketlerinin Teftiş ve Murakabesi Hakkındaki Kanun yürürlüğe girdi. Yerli ve yabancı sigorta şirketlerinin denetlenmesi, döviz çıkışının önlenmesi amacını taşıyan bu kanunla birlikte sigortacılık gelişmeye, yerli sermaye ile kurulan şirketlerin sayısı artmaya başladı. 1929’da Milli Reasürans T.A.Ş. kuruldu. Tüm sigorta şirketlerinin topladıkları primlerin bir kısmını Milli Reasürans'a devretmesi zorunlu tutuldu.

Milli Reasürans T.A.Ş. şirketi, sigortacılığın millileştirilmesine zemin ve imkan hazırlamak, yabancı şirketlerin egemenliğini kırmak, reasürans primlerinin imkan nispetinde memlekette kalmasını sağlamak suretiyle döviz tasarrufunda bulunmak ve hazineye gelir temin etmek amaçlarına hizmet etti. Ayrıca, hükümetin toplumsal ve ekonomik politikalarının araçları olarak kullanılmak üzere tekeller oluşturmak amacı da güdüldü. Nihayet 1959 yılında 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu yürürlüğe girmiştir.

1968–1984 arasında sigorta şirketi kurulmasına izin verilmemiştir. 1980’li yıllardan itibaren sigorta sektöründe liberalleşme çalışmaları başlamış, piyasaya giriş-çıkışlar daha serbest hale gelmiş, mali bünyeyi güçlendirici önlemler alınmasına çalışılmıştır. Yine bu dönemde yeni sigorta şirketlerinin kurulması için verilen izni takiben şirket sayısı hızla artmıştır.
Son olarak, 2007 yılında artık günün ihtiyaçlarına cevap vermeyen 7397 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu yasalaştırılmıştır. Bu dönemde Avrupa tek sigorta piyasasına uyum çalışmaları hızlanmış ve sektör daha liberal hale gelmiştir.

Sigorta Kavramı Nedir?

 
Sigorta geniş bir ifadeyle, birbirine benzeyen veya birbirinin aynı olan muhtelif rizikolara uğrayacak olan kişilerin sigorta şirketlerine belirli bir prim ödeyerek, kararlaştırılan vade içerisinde teminat altına alınan risklerin gerçekleşmesi halinde ortaya çıkan zararın giderilmesi için bir talep hakkına sahip olunmasıdır.

Risk Yönetimi Nedir?

 
Risk yönetimi, analiz sonucunda belirlenen riskleri önlemek veya azaltmak için maliyet gözeterek etkin önlemler alınması işlemidir. Risk analizi, değerlendirilmesi ve yönetimi sürekli birbirini takip eden süreçlerdir. Risk yönetiminin aşamaları riskin tanımlanması, analiz edilmesi, değerlendirilmesi, mücadele edilmesi ve yönetim türüne karar verilmesini kapsar. Bu süreç içerisinde, riskin değerlendirilmesinden sonra riskin yönetilmesinde kullanılacak araca karar verilmesi gelmektedir. Bu amaçla, riskten kaçınmak, riski kabullenerek üzerinde tutmak, riski azaltmak veya riski transfer etmek gibi farklı yöntemlere başvurmak mümkündür.

Riskin yönetim aşamalarından biri risk transferidir. Risk transferinde, bir riskin gerçekleşmesi sonucunda ortaya çıkacak maddi kayıplar başka bir kişi veya kurumla paylaşılmaktadır. Sigorta uygulamasında, riskin gerçekleşmesi nedeniyle uğranılacak zarar bu alanda uzmanlaşmış bir kurum olan sigortacıya belli bir prim karşılığında bir sözleşme vasıtasıyla devredilmektedir. Bir yangın hadisesinin yaratacağı maddi kayıplardan çekiniyorsunuz. Yangın riskine karşı, belli bir prim ödeme koşuluyla, bir X Sigorta şirketiyle sözleşme yapıyorsunuz. yani riski X Sigorta şirketine devretmiş oluyorsunuz. Böylece, olası bir yangının evinizde yaratacağı maddi hasara karşı kendinizi güvence altına alıyorsunuz.

Risk Yönetimi ve Sigorta Kavramları

 
Risk, sözlüklerde, zarara yol açan ya da zarar verme kapasitesi olan kişi ya da nesne olarak tanımlanmaktadır. Riskin bir diğer tanımı herhangi bir tehdidin bir kıymette zarar oluşturma olasılığıdır. Örneğin son model bir araba aldığınızı düşünelim. Arabanızı sigorta yaptırmadan kullandığınızda risk almış olursunuz. Çünkü aracınız sigortasızken kaza yapma ihtimaliniz her zaman vardır. Sigorta literatüründe risk kelimesi yerine ortaya çıkması muhtemel bir tehlike” veya “zarar verici olayların gerçekleşmesi ihtimalini anlatmak için “riziko” kelimesi kullanılmaktadır.

Risk türleri arasında kişiye yönelik, mala yönelik ve sorumluluğa yönelik riskler sayılabilir.

Risk değişik şekillerde yorumlanabildiğinden, risklerin yönetiminde de bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu bakımdan, risklerin iyi bir şekilde tanımlanması ve analiz edilmesi risk yönetiminin başlangıcını oluşturmaktadır.

Risk analizi, sigortalı ve/veya sigorta ettirenler nezdinde tehlike oluşturan risklerin ortaya konması ve yorumlanmasıdır. Uzun ve ayrıntılı olan bu süreçte sigortalı kıymetlerde tehlike oluşturacak ve bu kıymetleri etkileyebilecek tüm tehditler ortaya konulur.

18 Ekim 2015 Pazar

Bankalarda Kredi Sınırları

 
Bankalarda Kredi Sınırları
Bankalarca bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna kullandırılabilecek kredilerin toplamı özkaynakların yüzde yirmibeşini aşamaz. Bu oran, 49 uncu maddenin ikinci fıkrasında tanımlanan risk grubu bakımından yüzde yirmi olarak uygulanır. Kurul, bu oranı yüzde yirmibeşe kadar yükseltmeye veya kanunî haddine kadar indirmeye yetkilidir. Bir adi ortaklığa verilen krediler, sorumlulukları oranında ortaklara kullandırılmış sayılır.
Bankalarca hâkim ortak veya nitelikli pay sahibi olup olmadıklarına bakılmaksızın bankaların sermayesinin yüzde bir ve daha fazla payına sahip olup pay defterine kayıtlı olan tüm ortaklarına ve bunlarla risk grubu oluşturan kişilere kullandırılacak kredilerin toplamı özkaynaklarının yüzde ellisini aşamaz.
Birlikte kontrol edilen ortaklıklara kullandırılan krediler, bu ortaklıkları birlikte kontrol eden hissedarların her birinin ortaklık sermayesinde sahip olduğu payların, birlikte kontrol ettikleri toplam paya oranı ölçüsünde ortaklığı birlikte kontrol eden her bir hissedarın dâhil olduğu risk grubuna kullandırılmış sayılır.
Bir gerçek ya da tüzel kişiye veya bir risk grubuna özkaynakların yüzde onu veya daha fazlası oranında kullandırılan krediler büyük kredi sayılır ve bunların toplamı özkaynakların sekiz katını aşamaz.
Bir risk grubuna kullandırılan kredilerin teminatını oluşturmak üzere aynı risk grubuna dâhil gerçek veya tüzel kişilerden kabul edilen aval, garanti ve kefaletler risk grubuna ait kredi sınırlarının hesabında dikkate alınmaz.
Gayrinakdî krediler, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmeleri ile benzeri diğer sözleşmeler, kabul edilen aval, garanti ve kefaletler, kredi kuruluşları ve finansal kuruluşlarla gerçekleştirilen işlemler, Kurulca kabul edilecek ülkelerin merkezî yönetimleri, merkez bankaları ve bankaları ile yapılan işlemler veya bunlarca çıkarılan ya da ödenmesi garanti edilen bono, tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçları, verilen diğer garantiler karşılığı yapılan işlemler kredi sınırlarının hesabında Kurulca belirlenen esaslar ve oranlar dâhilinde dikkate alınır.
Bu madde hükümleri, ana ortaklık bakımından konsolide esasa göre uygulanır.

Türkiye'de Kurulacak Bir Bankanın Kuruluş Şartları

 
Türkiye'de Kurulacak Bir Bankanın Kuruluş Şartları
  • a) Anonim şirket şeklinde kurulması,
  • b) Hisse senetlerinin nakit karşılığı çıkarılması ve tamamının nama yazılı olması,
  • c) Kurucularının bu Kanunda belirtilen şartları haiz olması,
  • d) Yönetim kurulu üyelerinin bu Kanunun kurumsal yönetim hükümlerinde belirtilen nitelikleri ve plânlanan faaliyetleri gerçekleştirebilecek meslekî tecrübeyi haiz olması,
  • e) Öngörülen faaliyet konularının plânlanan malî, yönetim ve organizasyon yapısı ile uyumlu olması,
  • f) Nakden ve her türlü muvazaadan âri olarak ödenmiş sermayesinin en az otuzmilyon Yeni Türk Lirası olması,
  • g) Ana sözleşmesinin bu Kanun hükümlerine uygun olması,
  • h) Kurumun etkin denetimini engellemeyecek şeffaf ve açık bir ortaklık yapısı ve organizasyon şemasına sahip olması,
  • i) Konsolide denetimini engelleyici nitelikte herhangi bir hususun bulunmaması,
  • j) Öngörülen faaliyet konularına ait iş plânlarını, kuruluşun malî yapısı ile ilgili projeksiyonlarını sermaye yeterliliğini de içerecek şekilde, ilk üç yıl için bütçe plânını ve yapısal örgütlenmesini gösteren bir faaliyet programını iç kontrol, risk yönetimi ve iç denetim sistemi de dahil olmak üzere ibraz etmesi, Şarttır.

Banka Kuruluş veya Türkiye'de Şube ve Temsilcilik Açma İzni

 
Türkiye'de bir bankanın kurulmasına veya yurt dışında kurulmuş bir bankanın Türkiye'deki ilk şubesinin açılmasına, bu Kanunda öngörülen şartların yerine getirilmesi kaydıyla Kurulun en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınacak kararla izin verilir.
İzin için yapılacak başvurulara ve iznin verilmesine ilişkin usûl ve esaslar Kurulca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. İzne ilişkin karar, başvurunun yapıldığı ya da başvuruda eksiklik bulunması hâlinde, istenilen bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihten itibaren üç ay içinde ilgiliye bildirilir. Eksikliklerin altı ay içinde giderilmemesi hâlinde başvuru geçersiz hale gelir.
Türkiye'de münhasıran kıyı bankacılığı faaliyetinde bulunmak üzere banka kurulması veya yurt dışında kurulu bankalarca bu amaçla şube açılması, bunların faaliyet alanları ile finansal raporlama ve denetim usûlleri ve faaliyetlerinin geçici veya sürekli olarak durdurulması hususları Kurul kararıyla belirlenir.
Yurt dışında kurulu bankalar, mevduat veya katılım fonu kabul etmemek ve Kurulca belirlenecek esaslara göre faaliyet göstermek kaydıyla, Kurulun izni ile Türkiye'de temsilcilik açabilirler.

Bankacılık Kanunu Kapsamı

 
Türkiye'de kurulu mevduat bankaları, katılım bankaları, kalkınma ve yatırım bankaları, yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubeleri, finansal holding şirketleri, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bunların faaliyetleri bu Kanun hükümlerine tâbidir.

Özel kanunlarla kurulmuş olan bankalar hakkında da kanunlarında yer alan hükümler saklı kalmak kaydıyla bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler tatbik olunur.
Tanımlar ve kısaltmalar:
Bu Kanunun uygulanmasında;
İlişkili Bakan: Başbakan veya görevlendireceği Devlet Bakanını,
Kurul: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunu,
Kurum: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunu,
Başkan: Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanını,
Merkez Bankası: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Anonim Şirketini,
Fon: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunu,
Fon Kurulu: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulunu,
Fon Başkanı: Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Kurulu Başkanını,
Kredi kuruluşu: Mevduat bankalarını ve katılım bankalarını,
Kuruluş birlikleri: Türkiye Bankalar Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliğini,
Banka: Mevduat bankaları ve katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarını,
Mevduat bankası: Bu Kanuna göre kendi nam ve hesabına mevduat kabul etmek ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini,
Katılım bankası: Bu Kanuna göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini,
Kalkınma ve yatırım bankası: Bu Kanuna göre mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında; kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla kendilerine verilen görevleri yerine getiren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye'deki şubelerini,
Finansal holding şirketi: İçlerinden en az bir tanesi bir kredi kuruluşu olmak şartıyla bağlı ortaklıklarının tümü veya çoğunluğu kredi kuruluşu veya finansal kuruluş olan şirketi,
Şube: Elektronik işlem cihazlarından ibaret birimler hariç olmak üzere, bankaların bağımlı bir parçasını oluşturan ve bu kuruluşların faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını kendi başına yapan, sabit ya da seyyar bürolar gibi her türlü işyerini,
Merkez şube: Yurt dışında kurulu bir bankanın Türkiye'de açtığı şubeyi, birden fazla şubenin olması hâlinde ise Kuruma bildirilecek ve Kurulca onaylanacak şubeyi,
Fon bankası: Mülga 3182 sayılı Bankalar Kanunu, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 4389 sayılı Bankalar Kanunu ve bu Kanun uyarınca temettü hariç ortaklık hakları ile yönetimi ve denetimi Fona intikal eden bankalar ile Fonun çoğunluk hissesine sahip olduğu bankaları,
Finansal kuruluş: Kredi kuruluşları dışında kalan ve sigortacılık, bireysel emeklilik veya sermaye piyasası faaliyetlerinde bulunmak veya bu Kanunda yer alan faaliyet konularından en az birini yürütmek üzere kurulan kuruluşlar ile kalkınma ve yatırım bankaları ve finansal holding şirketlerini,
Kontrol: Bir tüzel kişinin; sermayesinin, asgarî yüzde ellibirine sahip olma şartı aranmaksızın, çoğunluğuna doğrudan veya dolaylı olarak sahip olunması veya bu çoğunluğa sahip olunmamakla birlikte imtiyazlı hisselerin elde bulundurulması veya diğer hissedarlarla yapılan anlaşmalara istinaden oy hakkının çoğunluğu üzerinde tasarrufta bulunulması suretiyle veya herhangi bir suretle yönetim kurulu üyelerinin karara esas çoğunluğunu atayabilme ya da görevden alma gücünün elde bulundurulmasını,
Ana ortaklık: Kontrolündeki ortaklıklar ile Kurul tarafından belirlenen usûl ve esaslarla tanımlanan ortaklıkların finansal tablolarını kendi nezdinde konsolide eden banka veya finansal holding şirketini,
Bağlı ortaklık: Ana ortaklığın kontrolü altında faaliyet gösteren ortaklıkları,
Nitelikli pay: Bir ortaklığın sermayesinin veya oy haklarının doğrudan veya dolaylı olarak yüzde on veya daha fazlasını teşkil eden paylar ile bu oranın altında olsa dahi yönetim kurullarına üye belirleme imtiyazı veren payları,
Hâkim ortak: Bir ortaklığı doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte kontrol eden gerçek veya tüzel kişiyi,
Yöneticiler: Bankanın yönetim kurulu, denetim komitesi ve kredi komitesi başkan ve üyeleri ile genel müdür, genel müdür yardımcıları ve imza yetkisine sahip mensuplarından; bölge müdürleri, şube müdürleri ve genel müdürlük merkez teşkilatında yer alan bölüm, kısım, grup ve bunlara eşdeğer isimler altında faaliyet gösteren birimlerin yöneticilerini,
Mevduat: Yazılı ya da sözlü olarak veya herhangi bir şekilde halka duyurulmak suretiyle ivazsız veya bir ivaz karşılığında, istendiğinde ya da belli bir vadede geri ödenmek üzere kabul edilen parayı,
Tasarruf mevduatı: Mevduat bankaları nezdinde açtırılan, gerçek kişilere ait ve münhasıran çek keşide edilmesi dışında ticari işlemlere konu olmayan mevduat hesaplarını,
Özel cari hesap: Katılım bankalarında açılabilen ve istenildiğinde kısmen veya tamamen her an geri çekilebilme özelliği taşıyan ve karşılığında hesap sahibine herhangi bir getiri ödenmeyen fonların oluşturduğu hesapları,
Katılma hesabı: Katılım bankalarına yatırılan fonların bu kurumlarca kullandırılmasından doğacak kâr veya zarara katılma sonucunu veren, karşılığında hesap sahibine önceden belirlenmiş herhangi bir getiri ödenmeyen ve anaparanın aynen geri ödenmesi garanti edilmeyen fonların oluşturduğu hesapları,
Katılım fonu: Katılım bankaları nezdinde açtırılan gerçek ve tüzel kişilere ait özel cari hesap ve katılma hesaplarında yer alan parayı,
(Değişik: 13/2/2011-6111/142 md.) Destek hizmeti kuruluşu: Bankaların, mevduat veya katılım fonu kabulü, nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme ve bu Kanunun uygulamasında kredi olarak sayılan işlemler dışında kalan faaliyetlerini banka adına gerçekleştiren; ya da reklamının yapılması hariç olmak üzere mevduat veya katılım fonu kabulü dışındaki faaliyetlerinden herhangi birinin pazarlanması da dâhil gerçekleştirilmesinde bankaya yardımcı nitelikte hizmet veren kuruluşları,
Kıyı bankacılığı: Bankacılık faaliyetleri, kurulu bulunulan ülke harici ile sınırlı tutulan veya ülke genelinde uygulanan ekonomik ve malî mevzuata tâbi olmayan ya da kurulu bulunulan ülkede yerleşik olanlardan mevduat ve fon kabulünün yasaklandığı bankacılığı,
İfade eder.

5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Amacı

 
5411 Sayılı Bankacılık Kanunu Amacı


Bu Kanunun amacı, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanmasına, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasına, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ilişkin usûl ve esasları düzenlemektir.

İşte Gerçek Milliyetçilik Budur

 


Asrın projesi hizmete girdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Türkiye’den KKTC’ye Su Temin Projesi’ ile bir hayalin gerçek olduğunu belirterek, “İşte gerçek millilik budur, gerçek milliyetçilik budur, gerçek yerlilik budur" dedi.

Kaynak: İHA

PKK Sempatizanlarına New York Sürprizi

 


PKK Sempatizanlarına New York Sürprizi...
Yapılan bu gösteri çok dikkat çekti.

10 Ekim 2015 Cumartesi

Sedat Peker’den Teröre Lanet Mitingi

 

Rize Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlenen mitinge Rize’den ve il dışından çok sayıda vatandaş katıldı. İlahiler ve marşlar eşliğinde başlayan mitingde ilk önce dua okundu. Mitingde konuşan Sedat Peker, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ihanetlerin ardında Almanya’nın bulunduğunu belirterek, alınacak intikamda merhamet edilmeyeceğini söyledi. Peker, “Bütün terör kaçaklarını toraklarında barındıran, tüm teröristlerin eğitilmesi için ajanlarını gönderen bir ülke haline geldi. Almanya bizim çocukluğumuzun sempatik ülkesi değildir. Bizim istikbalimize kastetmiş ülkelerden artık bir tanesidir. Biz onlara şunu söyleyeceğiz; ‘Bu intikam üç yaşında çocuklarının yanında şehit edilen, hamile kadınlarının yanında şehit edilen babaların intikamıdır. Merhamet etmeyeceğiz biz” dedi.

“HEDEF KÜÇÜLTMEYİN, PKK BU MİLLETİN HEDEFİ OLAMAZ”
Peker, PKK aleyhinde atılan sloganlar üzerine PKK’nın Türk milletinin hedefi olamayacağını belirerek, “Hedef küçültmeyin kardeşlerim. PKK bu milletin hedefi olamaz. Sadece bir gün ezeceği hedefi olacaktır. Biz hiç kimseyi öldürmeyeceğiz. Devletimiz askeri, polisi güçlüdür ve ayaktadır. Ne zaman ki bu kadrolar yorgun düşerse, vatandaşın kendini savunma hakkı doğarsa, meşru müdafaa hakkı doğduğu zaman adeta dünyanın şah damarları kesilmişcesine oluk oluk hepsinin kanlarını akıtacağız. Onlara merhamet etmeyeceğiz. Onlar bizi o zaman tanıyacaklar. Yüce Rabbimizden her gece onlardan alınacak intikamımız için memuriyet dileyin” dedi.
ŞEFKAT ÇETİN’İ SERT DİLLE ELEŞTİRDİ
Peker, miting öncesi MHP tarafından aleyhinde yapılan açıklamalara cevap verdi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’i eleştiren Peker, “ABD Büyükelçisinden, İsrail Büyükelçisinden gelen emirleri Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin vasıtası ile alıp parti politikasıymış gibi uygulayanlar, bence asıl kemik yalayıcısı onlardır. Aklını ABD’ye, İsrail’e ipotek verenlerdir kemik yalayıcıları. Ben hayatımda hiçbir zaman kemik yalamadım. Yalamam. Ömrüm savaşarak geçti” diye konuştu.
“ERDOĞAN’I SEVİYORUM”
Peker, dostlarının Recep Tayyip Erdoğan’ı neden desteklediği yönündeki soruları ile karşılaştığını belirterek, Erdoğan’ı destekleme gerekçesini şöyle anlattı:
“İster beğenirsiniz ister beğenmezsiniz. İster seversiniz ister sevmezsiniz. Ancak ortada bir gerçek var. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kaderi ile Recep Tayyip Erdoğan’ın kaderi birlikte devam etmektedir. Recep Tayyip Erdoğan’a diz çöktürürlerse bu devlete de diz çöktürecekler. Bunu göremiyor musunuz. Bu görev bize vatan severliğimizin yüklediği bir misyondur. Bunu yapmak zorundayız. Ancak birkaç yıl sonra devletin kasasında 1 trilyon dolar olur. 2 milyon kilometre menzilli füzeler yaparız. Kendi nükleer santrallerimizi kurduktan sonra Tayyip Erdoğan’ı sevmiyorsanız buyurun sevmeyin. Sevmek isteyenler sevmeye devam etsin. Soruyorlar bana senin düşüncen ney. Yüce Rabbimiz biliyor. Ben kendisini seviyorum.”
Peker, mitingin ardından sevenlerinin coşkusu arasında meydandan ayrıldı. Peker’e ulaşmaya çalışanlar izdihama neden oldu.
GÖKTÜRK FIRAT

http://www.haberkoc.com/gundem/sedat-pekerden-terore-lanet-mitingi