31 Ekim 2009 Cumartesi

İşletmelerde Finansal Yönetim ve Fonksiyonları

 

İşletmelerde Finansal Yönetim ve Fonksiyonları

işletmede finansal yönetimin başlıca karar alanlarının neler olduğunu belirleyebilmek.


• işletmelerin faaliyete geçebilmeleri, faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için çok sayıda varlıklara ihtiyaçları vardır. işletmeye gerekli olan varlıkların sağlanması, bu varlıklar için gerekli fon ihtiyacının belirlenerek bu ihtiyacın en iyi şekilde nasıl finanse edileceğinin belirlenmesi ve elde edilen kârların ne şekilde dağıtılacağına ilişkin kararların alması finansal yönetimin temel sorumluluk alanlarıdır. Finansal kararlarda öncelikli amacın ne olduğunu açıklayabilmek.

• Ticari işletmelerde gerek finansmanla gerekse yatırımlarla ilgili olsun tüm finansal kararlarda öncelikli amaç, işletmenin değerini maksimize etmek olmaktadır. Kâr maksimizasyonuna göre en önemli üstünlüğü zaman ve risk boyutunu dikkate almasıdır.Finansal yönetiminde yaşanan gelişmelerle bunların etkilerini betimleyebilmek.

• Bir zamanlar finansal kayıtların tutulması, raporların hazırlanması, işletmenin nakit durumunun yönetilmesi gibi işleri kapsamaktayken, son yıllarda finans yöneticilerinin görevleri, bu sayılanların çok ötesine geçmiştir.

• 1930 öncesi finans yönetiminde, esas olarak finanslama ya da bilançonun pasif tarafında yer alan borçlanmalar ve öz sermaye üzerinde yoğunlaşılmıştır.

• 1940 ve 1950 ’li yıllarda finansal yönetimde kantitatif yöntemlere yer verilmiştir. ilk defa, finansal yönetimde, fonların kullanımı, diğer bir ifade ile bilançonun aktif tarafıyla da ilgilenilmiştir.

• 1960’lı yıllarda sabit aktişerle, stoklar, alacaklar ve nakit gibi döner aktişerin dağılımında optimizasyon ve istatiksel tekniklerin kullanıldığı matematiksel modeller uygulanmaya başlanmıştır.

• 1980’li yıllardaki gelişmeler, finansal kararlar almada bilgisayarlı uygulamalara gittikçe artan bir önemin verilmesi yönündedir. Ayrıca bu yıllarda finans yöneticileri, sık sık yükselen faiz oranları karşısında varlıkların yönetiminde de daha atak davranmaktadırlar.

• Özellikle 1980’lerden sonra gelişmelerin hızı artmıştır. ilk dikkati çeken eğilim, sermayenin dolaşım hızının olağanüstü artmasıdır. Sermayenin uluslararasılaşması yeni bir olgu değildir. Ancak; dünya ekonomisinin merkez ülkelerinden çevre ülkelere yapılan doğrudan sermaye yatırımlarında ve daha çok da portföy yatırımlarında çok büyük sıçramalar yaşanmıştır.

• Dünya ekonomisinde yaşanan, yukarıda sayılan ve benzeri değişimler nedeniyle finans yöneticisinin işlevleri de büyük ölçüde nitelik değiştirmiştir. Karar alma, değişimin hızından dolayı daha çok zorlaşmış, daha riskli hale gelmiştir. Bu nedenle daha kapsamlı karar alma modelleri kullanma gereği ortaya çıkmıştır. Zamanın önemi büyük olduğu için, verilerin hızla alınarak kullanılabilmesinde bilgi işlem teknikleri yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Değişimin yüksek olması belirsizlik ve risk ortamı yaratmıştır. Diğer taraftan piyasaların entegre olması nedeniyle piyasalar arasında etkileşim artmıştır. Dolayısıyla finansal yönetimde yeni finansal araçların ve yeni risk yönetim tekniklerinin kullanılması kaçınılmaz olmuştur.Finansal yönetimle yakın ilişkisi olan diğer disiplinleri saptayabilmek.

• Muhasebe: Finans yöneticisi karar vermede sık sık muhasebe verilerinden faydalanır. Genellikle muhasebeciler, geleceği öngörmede ve geçmişi değerlendirmede yönetime yardımcı olacak verileri ve finansal raporları hazırlamakla sorumludurlar.

• iktisat: Tipik olarak bir işletme, ekonominin genel durumuyla çok yakından ilgili olup, yatırım için para ve sermaye piyasasına bağımlıdır. Dolayısıyla finans yöneticisi; kredinin elde edilebilirliği ve fonların maliyetine, parasal politikaların nasıl etkileyebileceğini anlamak ve bilmek durumundadır. Aynı zamanda finans yöneticisi, mali politikalarda ve mali politikaların ekonomiye etkileri konusunda da uzmanlaşmış olmalıdır.

• Pazarlama, Üretim ve Kantitatif Yöntemler: Finansal yönetim ile onu ikinci derecede fonksiyon gören disiplinler pazarlama, üretim ve kantitatif yöntemlerdir. Bu disiplinler, finans yöneticisinin günlük kararlarıyla dolaylı olarak ilgilidir. işletmelerin yasal türlerinin finansal yönetim açısından taşıdığı özellikleri açıklayabilmek.

• işletmelerin finansal yönetimle ilgili kararlarında yasal yapı arasında önemli ilişki vardır. Sermayenin sağlanması, kârın dağıtımı, vergi tahakkuku, sermaye arttırımı, borçlanma miktarı, alacaklılara karşı sorumluluk gibi çeşitli açılardan bireysel işletme, şahıs ortaklıkları ve sermaye ortaklıkları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır

Paranın Zaman Değeri



Paranın zaman değerini açıklayabilmek.

• ister yatırımlarla isterse finansmanla olsun tüm finansal kararlarda rasyonelliği yakalayabilmek, doğru karar verebilmek için paranın zaman değeriyle ilgili hesaplamaları bilmek gerekir. Yatırım ya da finansmanla ilgili farklı seçeneklerde farklı zaman noktalarında farklı miktarlarda para giriş-çıkışları söz konusu olmaktadır. Paranın zaman değeriyle ilgili hesaplamalarını bilmeksizin bu seçenekleri karşılaştırarak doğru kararların verilmesi mümkün değildir. Araya zamanın girmesi bugünkü parayı, diğerine göre değerli kılmaktadır. Çünkü parayı sunan açısından o günkü kullanım hakkından vazgeçmenin bir getirisi olmalıdır. Değilse bu hakkını ertelemesi beklenemez. Parayı talep eden açısından da; sonraki zamanda tüketebileceği parayı bugünden tüketebilme hakkını elde etmenin bir bedeli olmalı dır. işte bu bedel, paranın zaman değerinden doğmakta ve “faiz” olarak adlandırılmaktadır.

Basit faiz hesaplama yöntemiyle faiz maliyetini hesaplayabilmek.

• Faiz hesaplamalarında basit ya da bileşik faiz yöntemi kullanılabilir. Genellikle bir yıla kadar süreli finansal işlemlerde basit faiz, uzun vadeli (Bir yıldan daha uzun) işlemlerde bileşik faiz kullanılmaktadır. Ancak günümüzde kısa vade ya da uzun vade anlayışının ülkelere, piyasanın özelliklerine göre değişmesi ve faizlerin gittikçe yükselmesi nedeniylekısa vadeli işlemlerde de bileşik faiz uygulaması yaygınlık kazanmıştır.

• Basit faizde faiz tutarı, her devre değişmeyen ana para üzerinden hesaplanır. Faiz, işleme konu olan para miktarına, faiz oranına ve süreye bağlı olarak değişir. iskontolama işlemlerinin hangi durumlarda söz konusu olduğunu ve iskonto hesaplarını yapabilmek.

• iskontonun kelime anlamı indirim demektir. Bu ünitede iskonto kavramıyla, özellikle işletmeler arasında yapılan vadeli alışverişlerde karşılaşılmaktadır. Kredili alışverişlerde belirli bir tarihte, belirli miktardaki bir paranın ödeneceğini gösteren bir belge düzenlenir

ki bu belgeye “ticari senet” ya da “bono” denir. Senedi elinde bulunduran, senedin vade tarihinde senet bedelini alabileceği gibi vade öncesinde senedi bir finansal kuruma iskonto ettirebilir.

• iskonto tutarı, senedin peşin değeri ya da vadeli değeri üzerinden hesaplanabilmektedir. iskonto tutarı senedin peşin değeri üzerinden hesaplanıyorsa buna iç iskonto yöntemi, vadeli değeri üzerinden hesaplanıyorsa dış iskonto yöntemi denir.

Bileşik faizin basit faize göre farklılıklarını saptayabilmek ve bileşik faiz hesaplamalarını yapabilmek.


• Bileşik faizde faiz, basit faizde olduğu gibi yalnızca anapara (başlangıç sermayesi) üzerinden hesaplanmaz; her devre kazanılan faiz ana paraya ilave edilerek her devre değişen sermayeler üzerinden faiz hesaplanır. Bu durumda da faizin de faizi hesaplanmaktadır. Her devre bir evvelki devrenin faizi kadar artan anaparalar üzerinden faiz hesaplandığından bileşik faizin faiz kazancı daha büyük olmaktadır. Basit faizle bileşik faiz arasındaki farklılık, faiz oranları yükseldikçe devre sayısı arttıkça büyük boyutlara ulaşmaktadır.

Eşit taksitli ödemelerin (anüite) bugünkü ya da gelecekteki değerlerini hesaplayabilmek.


• Belirli bir zaman süreci içerisinde, eşit aralıklarla verilen ya da alınan eşit ödemeler dizisi anüite olarak adlandırılır. Anüitelerde; ödemelerin ve ödeme aralıklarının eşit olması yanında vade boyunca faiz de değişmemektedir.

• Anüiteler, ödemelerin başlama noktasına göre, devre başı ve devre sonu olarak gruplandırılır. Bazı anüitelerde periyodik ödemeler devrenin başında yapılırken - kira ödemeleri gibi- bazı ödemelerde devre sonunda -kredi taksitlerindeki gibi- yapılır. Ödemeleri her devre sonunda yapılan anüitelere normal anüite denilir. Az sayıda taksitten oluşan anüitelerde gelecekteki toplam değer ya da bugünkü değer her bir taksit için ayrı ayrı hesaplama yapılarak bulunabilir. Ancak çok taksitli ödemelerde bu şekilde hesaplama zaman alıcıdır. Geometrik dizi özelliğinden faydalanarak geliştirilmiş formüller yardımıyla bu tür hesaplamalar kolaylıkla yapılabilmektedir.

Enflasyon, nominal ve reel faiz arasındaki ilişkiyi saptayabilecek ve nominal faizin enflasyondan arındırılmasını açıklayabilmek.


• Enflasyon, zaman içinde mal ve hizmet fiyatlarının ortalama düzeyinin yükselmesidir. Paranın ya da kredinin fiyatı olan faizin de enşasyondan etkilenmesi kaçınılmazdır. Enflasyonist ortamlarda fon arz edenlerin nominal faizden daha çok reel getiriyi bilmeleri gereklidir. Reel getiri oranı, para arz edenin satın alma gücündeki artışı gösterir. Satın alma gücünde bir artış yoksa reel getiri elde edilmemiş demektir. Nominal faiz; işleme konu olan ya da finansal varlığın üzerinde yazılı faiz oranını ifade eder. Reel getiri; Eflasyondan arındırılmış getiriyi ifade eder.

• Ekonomist Irving Fisher nominal faiz, reel faiz ve enflasyon oranı arasındaki ilişkiyi şu şekilde ortaya koymaktadır:

1 + Reel Faiz Oranı = 1 + Nominal Faiz Oranı

1 + Enflasyon Oranı


Finansal Analiz




Finansal analizin önemini ve finansal analizden kimlerin faydalandığını açıklayabilmek.


• Finansal analiz hem mikro açıdan hem de makro açıdan yapılması gerekli denetim, kontrol ve planlama aracıdır. Mikro açıdan işletmelerin finansal analizinin yapılması işletmenin faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesi, planlar yapılabilmesi için gerekli iken, makro açıdan da işletmelerin analiz edilmesi, kaynakların doğru alanlara yönlendirilmesi, kalkınmanın hızlandırılması, kamu gelirlerinin belirlenmesi açılarından önemlidir.

• işletmelerin faaliyet sonuçları bir çok kesimi ilgilendirir. işletme yöneticileri; işletmenin performansını ölçmek, geleceğe yönelik planlar yapabilmek için, devlet; alacağı vergiyi belirlemek ve kamuoyunu korumak, ortaklar; koydukları sermayenin getirisini hesap edebilmek, yatırımcılar; yatırım yapacakları işletmelerin durumunu görebilmek için işletmelerin faaliyet sonuçları hakkında bilgi sahibi olmak isterler. Tüm bu kesimlerin isteklerinin karşılanabilmesi için, işletmelerin yayınladığı finansal tablolardan hareket edilerek finansal analiz yapma gerekliliği ortaya çıkmaktadır.

Finansal analizde kullanılan tabloları sıralayabilmek.

• Finansal analiz yapılırken, işletmeyle ilgili tüm veri ve bilgilerden yararlanılmaktadır. Ancak en çok kullanılan iki finansal tablo bilanço ve gelir tablosudur. Bilanço, belli bir tarihte işletmenin sahip olduğu varlıkların neler olduğunu ve bunların hangi kaynaklardan sağlandığını gösteren tablodur. Gelir tablosu ise, işletmenin belli bir döneminde elde ettiği tüm gelirler ve aynı dönemde katlandığı bütün maliyet ve giderleri ve bunların sonucunda işletmenin elde ettiği kâr ya da zararı gösteren tablodur.

Finansal analiz türlerini sıralayabilmek.


• Finansal analiz, bir takım teknikler kullanılarak yapılır. Bunların belli başlıları oran analizi, karşılaştırmalı tablolar analizi, yüzde yöntemi ile analiz ve trend analizidir.

Oran analizinde hangi oranların kullanıldığını ve analizin nasıl yapıldığını açıklayabilmek.


• Oran analizi, bilanço ve gelir tablosu kalemlerinin birbirine bölünmesi ile bulunan oranlarla yapılır. işletmenin kısa vadeli borç ödeme gücünü ölçen oranlara, likidite oranları; varlıkların kaynaklarını gösteren oranlara, finansal yapı ile ilgili oranlar; varlıkların ne ölçüde etkin kullanıldığını tespit etmeye yarayan oranlara, faaliyet oranları; satışlar,aktişer ve öz sermaye üzerinden işletmenin kârlılığını ölçen oranlara, kârlılık oranları denir.

Karşılaştırmalı tablolar analizinin temel prensiplerini açıklayabilmek.

• Karşılaştırmalı tablolar analizi dinamik bir analizdir. işletme faaliyetlerinin, varlık ve kaynaklarının belirli bir dönemdeki değişimlerini ve bu değişimlerin işletmenin mâli yapısına etkisinin ölçülmesi, karşılaştırmalı tablolar analizi ile yapılır.

Yüzde yöntemi ile analizin nasıl yapıldığını açıklamak.


• Yüzde yöntemi ile analiz ile finansal tablolarda bulunan bir kalemin toplam veya grup içindeki oransal büyüklüğü incelenir. Bu yönteme göre düzenlenmiş finansal tablolar analiz edilebileceği gibi birden fazla dönemin finansal tabloları da analiz edilebilir. Bu nedenle dikey yüzdeler hem statik hem de dinamik bir analiz yöntemi niteliği taşır.

Trend analizinde yapılan işlemleri sıralayabilmek.


• Finansal tabloların analizinde kullanılan tekniklerden biri de trend analizidir. Trend analizi ile işletmenin gösterdiği gelişmeler yıllar itibariyle görülür. Bu yöntemde, birbirini izleyen dönemlere ait kalemlerin temel alınan finansal tablo kalemlerine göre gösterdiği artış veya azalışlar yüzde olarak hesaplanır.

Başabaş ve Kaldıraç Analizleri




işletmelerde başabaş analizinin önemini ve başa baş analizinin işletme yönetimlerine sağlayacağı faydaları saptayabilmek.


• Başabaş analizi çeşitli üretim düzeylerinde kârla giderler arasındaki ilişkiyi analiz eden bir araçtır.

• Başabaş analiz tekniği, işletme giderlerinin sabit ve değişken olarak ayrımının yapıldığı kısa dönemli bir tekniktir. Başabaş analizi, kâr hedeflerine ulaşmada gerekli iş hacminin belirlenmesi; çeşitli üretim düzeylerinde birim maliyetlerin ve en az satış fiyatının belirlenmesi; değişken giderler, sabit giderler ve/veya birim satış fiyatındaki değişikliklerin,işletmenin kâra geçiş noktası ve toplam kârına olabilecek etkilerini incelemek, en kârlı mamul türlerinin seçilmesi ve üretim bileşiminin buna göre düzenlenmesi; yeni yapılacak yatırımlarda, risk derecesini veya emniyet marjını dikkate alarak, asgari üretim kapasitesinin ne olması gerektiğinin belirlenmesi; işletmenin üretim kapasitesini artırması halinde, bu tür bir büyümeyi haklı gösterecek satış hacminin belirlenmesi; işletmenin izleyeceği üretim, fiyat, yatırım politikaları konusunda yönetimin alacağı kararlara yardımcı olması; faaliyetlerin kontrol edilmesi; işletmenin izlediği politikaların ve işletme yönetiminin değerlendirilmesi şeklinde sayılabilecek yararlar sağlar.

işletme giderlerini açıklayabilmek ve türlerini sıralayabilmek.


• Başabaş analizinin dayandığı varsayımların en önemlilerinden biri işletme giderlerinin sabit ve değişken (değişir) gider olarak iki grupta toplanmasıdır. Bu ayrıma göre işletmelerde sabit giderler, belirli bir dönem içinde üretim hacmine bağlı olarak değişiklik göstermeyen giderlerdir. İşletmelerdeki değişken giderler ise, bir dönem içinde iş hacmine bağlı olarak değişiklik gösteren giderlerdir.

Başabaş analizini yapabilecek hesaplama tekniklerini sıralayabilmek.


• Başabaş analizinin varsayımları altında işletmelerin başabaş noktası; grafik, deneme yanılma ve/veya matematiksel yolla hesaplanabilir. işletmenin başa baş noktası matematiksel yöntem kullanılarak hem üretim/satış hacmi (adet) olarak hem de tutar olarak hesaplanabilir.

işletmelerin kârlı çalışırken üretim hacimlerinde meydana gelecek değişikliklerden kârlarının nasıl etkileneceğini betimleyebilmek.

• Giderlerin hangi oranda değişken gider, hangi oranda sabit gider olduğunu açıklayan kavram “faaliyet (çalışma) kaldıracı”dır. Toplam yabancı kaynakların öz kaynaklar veya toplam kaynaklar üzerindeki etkisini açıklayan kavram ise “finansal kaldıraç”tır. Faaliyet (çalışma) kaldıracı bir bakıma işletme faaliyetlerinde sabit varlıkların kullanılma derecesidir. Faaliyet kaldıracı, sabit giderler ile değişir giderler arasında ilişki kurarak sabit giderlerin nereye kadar kabul edilebileceğini araştıran bir analiz tekniğidir. işletme satışlarındaki küçük bir değişiklik, işletme kârında ciddi büyüklüklerde değişmelere neden

oluyor ise bu durumda “kaldıraç etkisi” adı verilen etkinin yüksek olduğundan söz edilir.

işletmenin kârındaki değişikliklerin hisse başına kâra etkisini açıklayabilmek.


• işletmenin finansal kaldıraç derecesi, hisse başına kârdaki yüzde değişikliğin faaliyet kârındaki (FVÖK) değişikliğe bölünmesiyle bulunabilir. İşletmelerde faaliyet kaldıracı ile finansal kaldıracın birlikte olabilecek etkisi “birleşik kaldıraç derecesi” adını almakta ve faaliyet (çalışma) kaldıracı ile finansal kaldıracın çarpımına eşit olmaktadır.

Finansal Planlama ve Kontrol



Finansal planlama kavramını açıklayabilmek.


• Finansal planlama, işletmelerde gelecekte gereksinim duyulacak fonların belirlenmesiyle, bu fonların nereden ve ne zaman sağlanabileceği konusunda yapılan faaliyetlerdir. Finansal planlama işletmenin tahmin edilen fon ihtiyaçlarının karşılanması için uygun olarak hazırlanan düzenlemelerin tümüdür ve bu planlama ile gelecekteki finansman ve tedarik programları belirlenir. Bu programların gerçekleşip gerçekleşmedikleri ise finansal kontrol aracılığıyla saptanır.

• Finansal planlamanın temel amacı; işletme için optimal bir likidite durumunun sağlanarak faaliyetlerin devam ettirilmesidir. Diğer bir deyişle işletmenin yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için nakit akışlarında düzenlemeler yapılarak fonların etkin bir şekilde yönetimini sağlamaktır.

işletmelerde finansal planlama sürecini sıralayabilmek.

• Finansal planlama süreci, tüm işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesiyle ortaya çıkacak olan gelir ve giderlerin önceden tahmini ile başlar. Finansal tahminlerin hazırlanmış olmasıyla finansal planlamanın sonucu da açık bir biçimde ortaya konulmuş olur.Finansal planlamanın ikinci aşamasında, finansal yönden alternatif olan planın uygulanması gelir. Bunun için finansal tahminlerle ortaya konulan sorunun çözümlenebilmesi için, söz konusu seçim olanaklarının saptanması gereklidir. Buna ek olarak her bir seçeneğin gerçekleşmesi durumunda, ortaya çıkması beklenen ve seçime tâbi tutulacak farklı olanakların da analizi gereklidir. Ancak çeşitli seçim olanaklarının analizinden sonra, optimal seçenekler belirlenebilecektir. Optimal seçeneklerin saptanmasından sonra, finansal planlama sürecinde karar verme aşamasına gelinir.

Planlama ve bütçeleme ilkelerini belirleyebilmek.

• Modern yönetim anlayışının bir parçası olan planlama ve bütçeleme faaliyetlerinin belirli bir anlam ve faydayı işletme yönetimine sağlayabilmesi her şeyden önce plan ve bütçelerin belirli kurallar ve ilkeler çerçevesinde hazırlanmasını gerektirir. Bu ilkeler; bütünlük ilkesi, birlik ilkesi, şeffaflık ilkesi, kesinlik ilkesi, uzmanlaşma ilkesi, dönemsellik ilkesi ve iktisadilik ilkesi şeklinde sayılabilir.

işletmelerde uzun süreli finansman ihtiyacının nasıl saptandığını açıklayabilmek.

• Genellikle işletmeler, uzun dönemli planlama faaliyetlerinde proforma (tahmini) finansal tablolardan faydalanırlar. Proforma tablolar yardımıyla işletmelerin gelecekte gereksinim duyacakları fonların önceden görülmesi sağlanır. Proforma tabloların hazırlanmasında en çok kullanılan yöntemler ise; satışların yüzdesi yöntemi, regresyon yöntemi ve oranlardır. işletmeyle ilgili geçmiş dönemlere ilişkin sahip olunabilecek verilerin durumuna göre bu yöntemlerden faydalanılarak proforma tablolar hazırlanabilir.

işletmelerde kısa süreli finansman ihtiyacının nasıl saptandığını açıklayabilmek.

• işletmelerin kısa vadeli fon ihtiyacının ya da fazlalığının önceden saptanabilmesinde bütçelerden faydalanılır.

• Nakit bütçesinin düzenlenmesinde ilk yapılması gereken bütçenin kapsayacağı süre ve süre içindeki zaman dilimlerinin belirlenmesidir. Nakit bütçesi altı aylık, üç aylık, aylık olarak, hatta günümüzde bilgisayarların artan kullanımı nedeniyle daha kısa süreler için nakit bütçeleri hazırlanabilmektedir. Bu süreler belirlendikten sonra içindeki dilimler ay ya

da hafta olarak belirlenir. Daha sonra işletmenin en önemli nakit kaynağını oluşturan satışların tahminine sıra gelir. Satış tahminleri ve satış politikasına bağlı olarak ilgili bütçe dönemindeki nakit girişleri belirlenir.

• işletmelerin belirlenen nakit girişlerine paralel olarak nakit çıkışları tahmin edilir.Temel nakit çıkışları ham madde alımları, işçilik giderleri, borçların geri ödemeleri, maaş ve ücret ödemeleri oluşturur.

• Nakit bütçesinin düzenlenmesindeki diğer bir aşama, işletmenin çalışması ile doğrudan ilişkili olmayan ve nakit girişi sağlayan ve nakit çıkışı gerektiren etmenleri belirlemektir.

Esas faaliyetlerle diğer faaliyetlerden nakit giriş ve çıkışları dikkate alınarak işletmenin ilgili dönemde nakit durumu ortaya konulur.

işletmelerde bütçelemenin yararları ve sakıncalarını belirleyebilmek.

işletmeyi başarıya ulaştıracak bilimsel nitelikteki araçlardan biri olan bütçelemenin işletmeye sağlayacağı yararlar şunlardır:


• Tutarlı düşünmeyi, planlamayı; önemli kararlara varmadan önce ilgili tüm faktörlerin dikkate alınmasını sağlar.

• işletme yöneticileri geleceği düşünme ve tahmin etme yeteneği kazanır.

• izlenecek işletme politikalarının önceden belirlenmesini gerektirir.

• Faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesinde, ölçülmesinde kullanılacak standartların geliştirilmesini, ortaya konulmasını sağlar.

• Yöneticilerin, rutin işlerden uzaklaşarak planlama için daha fazla zaman ayırmasına imkan sağlar.

• Yöneticilerin, iş hayatındaki gelişmelerin işletmenin faaliyetleri üzerindeki muhtemel etkilerini önceden görerek tedbir almalarını sağlar.

• Üretim faktörlerinin işletme yöneticilerince en verimli şekilde kullanılmasına katkıda bulunur

• işletme içinde çeşitli bölümler arasında daha iyi bir koordinasyon kurulmasına imkan sağlar.

• iş programlarının hazırlanmasını ve finansal kurumlardan kredi alınmasını kolaylaştırır. Bütçelemenin bir çok yararlı yönüne karşılık bazı sakıncalı yönleri de bulunmaktadır. Bütçelemenin başarısını sınırlayan başlıca sakıncalı yönler aşağıdaki gibi özetlenebilir.

• Gereken özen gösterilmeden, bir formalitenin yerine getirilmesi anlayışı içinde bütçe düzenlenmesi.

• Girişimci ya da yöneticilere ait bazı hayallerin bütçe olarak ifade edilmesi.

• Bütçelerin, bilimsel olamayan yöntemler kullanılarak, sağlıklı verilere dayanmadan hazırlanması.

• Bütçelerde belirlenen hedeşerin gerçekleştirilmesine aşırı önem verilerek, temel amaçların ikinci plana itilmesi.

• Bütçelerin, verimsiz harcamaları gizleyici bir araç olarak kullanmak amacıyla hazırlanması.

• Yöneticilerin, bütçelemenin kendilerini başarıya ulaştıracak bir araç olduğunu gözden kaçırarak, bütçelerin her derde deva olduğuna inanması.

• Bütçelerle ulaşılması olanaksız hedeşer çizilmesi veya hedeşerin saptanmasında çok gevşek davranılması.

• Büyük işletmelerde yöneticilerin, yaratıcılıklarını ve düşüncelerini kısıtlayarak, tutucu stratejilerin gelişmesine yol açması

• Giderlerin denetim altına alınmasına ağırlık verilerek büyüme hedeşerinin arka plana atılması

• Bütçeler hazırlanırken aşırı derecede ayrıntıya girilerek asıl amacın gözden kaçırılması

• Bütçelerde çizilen hedeşerin gerçekleştirilmesine aşırı önem verilerek, işletmenin temel

amaçlarının gözden kaçırılması veya ikinci plana atılması

• Bütçelerin üst yönetim tarafından alt kademe yöneticilerinin üstünde bir baskı aracı olarak kullanılması.

Büyüme ve finansal planlama arasındaki ilişkiyi saptayabilmek.


• Büyüme arzu edilen bir amaç olmakla birlikte, büyümenin uzun süreli kaynaklarla finanse edilmesi gereği göz ardı edilmemelidir. Diğer yandan, büyüme ve mevsimlik fon gereksinmesi finansal planlamada genellikle tahmin edilmektedir. Ancak bazı gelişmelerin önceden tahmin edilmesi kolay olmamaktadır. Ekonomideki gelişmeler, işletmenin finansal planlama çabalarını olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrıca grev, üretimdeki aksaklıklar, arz fiyatlarındaki değişmeler, ani yatırım fırsatları ve teknolojideki gelişmeler gibi olayların önceden başarı ile tahmin edilmesi de mümkündür. Söz konusu olaylar işletme varlıklarında beklenmeyen artışlara, karlı lığının ani olarak düşmesine ya da planlanan düzeyin üstünde bir dış kaynak gereksinmesine yol açabilir.

Finansal planların uyumlaştırılmasını ve kontrolünün nasıl yapılacağını açıklayabilmek.


• Finansman kaynakları, fon ihtiyacını karşılamasında yetersiz kalıyorsa ya da planlama döneminde gerekli likidite sağlanamıyorsa, finansal planlamada dengenin sağlanması için uyum önlemlerine başvurulur. Entegre edilmiş finansal planlamada uyum önlemleri sayesinde düşük bir likidite bakiyesinin yanı sıra, öngörülen uygun bir kârlılık hedefine de ulaşılır. Uyum önlemleri hem finansal alanda ve hem de üretim alanında uygulanabilir. Ayrıca ödeme ve sevkiyat koşullarındaki değişmeler de finansal planlamanın dengesini etkileyebilir.

Finansal Planlama ve Kontrol



Finansal planlama kavramını açıklayabilmek.

• Finansal planlama, işletmelerde gelecekte gereksinim duyulacak fonların belirlenmesiyle, bu fonların nereden ve ne zaman sağlanabileceği konusunda yapılan faaliyetlerdir. Finansal planlama işletmenin tahmin edilen fon ihtiyaçlarının karşılanması için uygun olarak hazırlanan düzenlemelerin tümüdür ve bu planlama ile gelecekteki finansman ve tedarik programları belirlenir. Bu programların gerçekleşip gerçekleşmedikleri ise finansal kontrol aracılığıyla saptanır.

• Finansal planlamanın temel amacı; işletme için optimal bir likidite durumunun sağlanarak faaliyetlerin devam ettirilmesidir. Diğer bir deyişle işletmenin yükümlülüklerini yerine getirebilmesi için nakit akışlarında düzenlemeler yapılarak fonların etkin bir şekilde yönetimini sağlamaktır.

işletmelerde finansal planlama sürecini sıralayabilmek.


• Finansal planlama süreci, tüm işletme faaliyetlerinin yerine getirilmesiyle ortaya çıkacak olan gelir ve giderlerin önceden tahmini ile başlar. Finansal tahminlerin hazırlanmış olmasıyla finansal planlamanın sonucu da açık bir biçimde ortaya konulmuş olur.Finansal planlamanın ikinci aşamasında, finansal yönden alternatif olan planın uygulanması gelir. Bunun için finansal tahminlerle ortaya konulan sorunun çözümlenebilmesi için, söz konusu seçim olanaklarının saptanması gereklidir. Buna ek olarak her bir seçeneğin gerçekleşmesi durumunda, ortaya çıkması beklenen ve seçime tâbi tutulacak farklı olanakların da analizi gereklidir. Ancak çeşitli seçim olanaklarının analizinden sonra, optimal seçenekler belirlenebilecektir. Optimal seçeneklerin saptanmasından sonra, finansal planlama sürecinde karar verme aşamasına gelinir.

Planlama ve bütçeleme ilkelerini belirleyebilmek.


• Modern yönetim anlayışının bir parçası olan planlama ve bütçeleme faaliyetlerinin belirli bir anlam ve faydayı işletme yönetimine sağlayabilmesi her şeyden önce plan ve bütçelerin belirli kurallar ve ilkeler çerçevesinde hazırlanmasını gerektirir. Bu ilkeler; bütünlük ilkesi, birlik ilkesi, şeffaflık ilkesi, kesinlik ilkesi, uzmanlaşma ilkesi, dönemsellik ilkesi ve iktisadilik ilkesi şeklinde sayılabilir.

işletmelerde uzun süreli finansman ihtiyacının nasıl saptandığını açıklayabilmek.

• Genellikle işletmeler, uzun dönemli planlama faaliyetlerinde proforma (tahmini) finansal tablolardan faydalanırlar. Proforma tablolar yardımıyla işletmelerin gelecekte gereksinim duyacakları fonların önceden görülmesi sağlanır. Proforma tabloların hazırlanmasında en çok kullanılan yöntemler ise; satışların yüzdesi yöntemi, regresyon yöntemi ve oranlardır. işletmeyle ilgili geçmiş dönemlere ilişkin sahip olunabilecek verilerin durumuna göre bu yöntemlerden faydalanılarak proforma tablolar hazırlanabilir.

işletmelerde kısa süreli finansman ihtiyacının nasıl saptandığını açıklayabilmek.


• işletmelerin kısa vadeli fon ihtiyacının ya da fazlalığının önceden saptanabilmesinde bütçelerden faydalanılır.

• Nakit bütçesinin düzenlenmesinde ilk yapılması gereken bütçenin kapsayacağı süre ve süre içindeki zaman dilimlerinin belirlenmesidir. Nakit bütçesi altı aylık, üç aylık, aylık olarak, hatta günümüzde bilgisayarların artan kullanımı nedeniyle daha kısa süreler için nakit bütçeleri hazırlanabilmektedir. Bu süreler belirlendikten sonra içindeki dilimler ay ya

da hafta olarak belirlenir. Daha sonra işletmenin en önemli nakit kaynağını oluşturan satışların tahminine sıra gelir. Satış tahminleri ve satış politikasına bağlı olarak ilgili bütçe dönemindeki nakit girişleri belirlenir.

• işletmelerin belirlenen nakit girişlerine paralel olarak nakit çıkışları tahmin edilir.Temel nakit çıkışları ham madde alımları, işçilik giderleri, borçların geri ödemeleri, maaş ve ücret ödemeleri oluşturur.

• Nakit bütçesinin düzenlenmesindeki diğer bir aşama, işletmenin çalışması ile doğrudan ilişkili olmayan ve nakit girişi sağlayan ve nakit çıkışı gerektiren etmenleri belirlemektir.

Esas faaliyetlerle diğer faaliyetlerden nakit giriş ve çıkışları dikkate alınarak işletmenin ilgili dönemde nakit durumu ortaya konulur.

işletmelerde bütçelemenin yararları ve sakıncalarını belirleyebilmek.

işletmeyi başarıya ulaştıracak bilimsel nitelikteki araçlardan biri olan bütçelemenin işletmeye sağlayacağı yararlar şunlardır:

• Tutarlı düşünmeyi, planlamayı; önemli kararlara varmadan önce ilgili tüm faktörlerin dikkate alınmasını sağlar.

• işletme yöneticileri geleceği düşünme ve tahmin etme yeteneği kazanır.

• izlenecek işletme politikalarının önceden belirlenmesini gerektirir.

• Faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesinde, ölçülmesinde kullanılacak standartların geliştirilmesini, ortaya konulmasını sağlar.

• Yöneticilerin, rutin işlerden uzaklaşarak planlama için daha fazla zaman ayırmasına imkan sağlar.

• Yöneticilerin, iş hayatındaki gelişmelerin işletmenin faaliyetleri üzerindeki muhtemel etkilerini önceden görerek tedbir almalarını sağlar.

• Üretim faktörlerinin işletme yöneticilerince en verimli şekilde kullanılmasına katkıda bulunur

• işletme içinde çeşitli bölümler arasında daha iyi bir koordinasyon kurulmasına imkan sağlar.

• iş programlarının hazırlanmasını ve finansal kurumlardan kredi alınmasını kolaylaştırır. Bütçelemenin bir çok yararlı yönüne karşılık bazı sakıncalı yönleri de bulunmaktadır. Bütçelemenin başarısını sınırlayan başlıca sakıncalı yönler aşağıdaki gibi özetlenebilir.

• Gereken özen gösterilmeden, bir formalitenin yerine getirilmesi anlayışı içinde bütçe düzenlenmesi.

• Girişimci ya da yöneticilere ait bazı hayallerin bütçe olarak ifade edilmesi.

• Bütçelerin, bilimsel olamayan yöntemler kullanılarak, sağlıklı verilere dayanmadan hazırlanması.

• Bütçelerde belirlenen hedeşerin gerçekleştirilmesine aşırı önem verilerek, temel amaçların ikinci plana itilmesi.

• Bütçelerin, verimsiz harcamaları gizleyici bir araç olarak kullanmak amacıyla hazırlanması.

• Yöneticilerin, bütçelemenin kendilerini başarıya ulaştıracak bir araç olduğunu gözden kaçırarak, bütçelerin her derde deva olduğuna inanması.

• Bütçelerle ulaşılması olanaksız hedeşer çizilmesi veya hedeşerin saptanmasında çok gevşek davranılması.

• Büyük işletmelerde yöneticilerin, yaratıcılıklarını ve düşüncelerini kısıtlayarak, tutucu stratejilerin gelişmesine yol açması

• Giderlerin denetim altına alınmasına ağırlık verilerek büyüme hedeşerinin arka plana atılması

• Bütçeler hazırlanırken aşırı derecede ayrıntıya girilerek asıl amacın gözden kaçırılması

• Bütçelerde çizilen hedeşerin gerçekleştirilmesine aşırı önem verilerek, işletmenin temel

amaçlarının gözden kaçırılması veya ikinci plana atılması

• Bütçelerin üst yönetim tarafından alt kademe yöneticilerinin üstünde bir baskı aracı olarak kullanılması.

Büyüme ve finansal planlama arasındaki ilişkiyi saptayabilmek.

• Büyüme arzu edilen bir amaç olmakla birlikte, büyümenin uzun süreli kaynaklarla finanse edilmesi gereği göz ardı edilmemelidir. Diğer yandan, büyüme ve mevsimlik fon gereksinmesi finansal planlamada genellikle tahmin edilmektedir. Ancak bazı gelişmelerin önceden tahmin edilmesi kolay olmamaktadır. Ekonomideki gelişmeler, işletmenin finansal planlama çabalarını olumsuz etkileyebilmektedir. Ayrıca grev, üretimdeki aksaklıklar, arz fiyatlarındaki değişmeler, ani yatırım fırsatları ve teknolojideki gelişmeler gibi olayların önceden başarı ile tahmin edilmesi de mümkündür. Söz konusu olaylar işletme varlıklarında beklenmeyen artışlara, karlı lığının ani olarak düşmesine ya da planlanan düzeyin üstünde bir dış kaynak gereksinmesine yol açabilir.

Finansal planların uyumlaştırılmasını ve kontrolünün nasıl yapılacağını açıklayabilmek.


• Finansman kaynakları, fon ihtiyacını karşılamasında yetersiz kalıyorsa ya da planlama döneminde gerekli likidite sağlanamıyorsa, finansal planlamada dengenin sağlanması için uyum önlemlerine başvurulur. Entegre edilmiş finansal planlamada uyum önlemleri sayesinde düşük bir likidite bakiyesinin yanı sıra, öngörülen uygun bir kârlılık hedefine de ulaşılır. Uyum önlemleri hem finansal alanda ve hem de üretim alanında uygulanabilir. Ayrıca ödeme ve sevkiyat koşullarındaki değişmeler de finansal planlamanın dengesini etkileyebilir.

Çalışma Sermayesi Yönetimi





Çalışma sermayesini açıklayabilmek ve özelliklerini sıralayabilmek.


• Çalışma sermayesi; bir tesisin faaliyete başlayabilmesi ve işletme faaliyetlerini sürdürebilmesi için kullanılan, kısa sürede paraya dönüşme özelliğine sahip varlıklar ve bu amaçla yapılan harcamalar olarak tanımlanabilir. Çalışma sermayesi unsurları sabit varlıklarla karşılaştırıldığında bazı açılardan farklılık göstermektedir. Bu farklılıkları; çalışma sermayesi unsurları bölünebilir özelliğe sahiptir, kısa vadeli ve likittir, unsurların hareketliliği fazla olup, unsurlar birbirleri ile ilişkilidir şeklinde sıralamak mümkündür.

Çalışma sermayesinin türlerini sıralayabilmek.


• Çalışma sermayesi; sürekli çalışma sermayesi, değişken işletme sermayesi ve olağanüstü işletme sermayesi olmak üzere üçe ayrılır.

Çalışma sermayesi döngüsünün nasıl işlediğini açıklayabilmek.

• ihtiyaç duyulan kaynakların elde edilmesiyle başlayıp, bu kaynakların menkul değerlere, stoklara ve alacaklara yatırılıp, bunların tekrar nakde dönüştürülmesine kadar geçen sürece çalışma sermayesi döngüsü denilir.

Çalışma sermayesi yönetiminin önemini saptayabilmek.

• Çalışma sermayesi, işletmenin tam kapasite ile çalışabilmesi, üretimin kesintisiz devam edebilmesi, iş hacminin genişletilebilmesi, yükümlülüklerini karşılayamama riskinin azaltılması, kredi değerliliğinin artırılması, olağanüstü durumlarda mali yönden zor durumlara düşmenin önlenmesi, faaliyetin kârlı ve verimli bir şekilde yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır.

Çalışma sermayesine yatırım politikalarının etkisini betimleyebilmek.

• Üç tür yatırım politikasından bahsedilebilir. Yüksek tutarda çalışma sermayesiyle çalışılarak, likiditenin yüksek tutulması ihtiyatlı politika olarak nitelendirilirken, en düşük düzeyde çalışma sermayesiyle faaliyette bulunulması atılgan (atak) politika olarak bilinir. ikisinin arasında kalan politikaya ise dengeli yatırım politikası denilir.

Çalışma sermayesinin finansman şekillerini açıklayabilmek.


• Çalışma sermayesi kısa ya da uzun vadeli borçlarla finanse edilebilir. Kısa vadeli borçlarla finanse edilmesi durumunda risk artarken, kârlılık da yükselebilmektedir. Uzun vadeli borçlarla finanse edilmesi durumunda ise risk azalırken, kârlılığın da düşmesi beklenir.

Çalışma sermayesi ile risk ve kârlılık arasındaki ilişkiyi saptayabilmek.

• Gerek çalışma sermayesine yatırım politikası, gerekse de finansman politikası işletmenin riskini ve kârlılığını yakından etkilemektedir. Toplam varlıklar değişmezken daha fazla çalışma sermayesine yatırım, işletmenin riskini düşürürken, kârlılığını da düşürür. Diğer taraftan çalışma sermayesinin finansmanında daha fazla kısa vadeli kaynaklara yönelmek işletmenin riskini arttırırken, finansman maliyetlerinin düşmesi nedeniyle kârlılığını da arttıracaktır.

Çalışma sermayesinin finansmanında kısa vadeli borçların fayda ve sakıncalarını açıklayabilmek.

• Çalışma sermayesinin finansmanında kısa vadeli borca daha çok yer vermenin üstünlükleri şu şekilde sıralanabilir:

• Daha kolay ve daha kısa sürede sağlanabilir.

• Orta ve uzun vadeli borç faizleriyle karşılaştırıldığında normal koşullarda daha düşük maliyetlidir.

• Sermaye piyasasının gelişmemiş olduğu ülkelerde işletmelerin fon sağlayabileceği en önemli kaynak olmaktadır.

• Kısa vadeli borçlanmalarda, borç verenlerce uzun vadelilerde olduğu gibi işletmeyi kısıtlayan hükümler pek söz konusu olmamaktadır.

• Kısa vadeli borçlanmalarda esneklik daha fazladır. Faiz oranlarındaki değişmelerden daha az etkilenme söz konusudur.Sayılan bu üstünlüklerine karşı kısa vadeli borçlanmaların işletmenin riskini artırdığı gerçeği gözden kaçmamalıdır. Hem anaparanın hem de faizin aynı yıl içinde ödenmesi zorunluluğu işletmeleri likidite sıkıntısına sokabilir.

Çalışma sermayesi ihtiyacını belirleyen etmenleri sıralayabilmek.

• Çalışma sermayesi ihtiyacının belirlenmesinde; ortalama stok tutarı, yıllık satış tutarı, yıllık genel giderler tutarı, satış fiyatı üzerinden brüt kâr, satıcıların tanıdığı kredi süresi, müşterilere tanınan kredi süresi gibi faktörler etkili olmaktadır.

Nakit ve Nakit Benzerleri Yönetimi


Nakit ve nakit benzeri varlıkların işletmeler açısından önemi ile nakit ve nakit benzeri varlıkların neler olduğunu açıklayabilmek.

• işletmeler; ne nakit açığı vererek faaliyetlerinde aksamaların olmasını ne de fazla nakit tutarak onun getirdiği maliyetlere katlanılmasını arzu ederler. Faaliyetlerin kesintisiz devamı için ne miktarda nakit ve benzeri varlıklara sahip olması gerektiği önemli bir konudur.

• Çalışma sermayesi unsurları içerisinde en likit olanları nakit ve geçici amaçlarla yatırım yapılmış olan finansal varlıklardır. Hazır değerler, nakit olarak elde veya bankada bulunan varlıklar ile normal koşullarda en fazla bir yıl veya işletmenin normal faaliyet dönemi içerisinde paraya çevrilmesi veya tüketilmesi öngörülen varlık unsurlarını kapsar.

Nakit yönetiminin işletmelere sağladığı faydalarla, yeterli nakit bulundurmamanın doğuracağı sonuçları açıklayabilmek.

• işletmelerde nakit yönetiminin temel amacı; likidite ile işletmenin uzun vadeli kârlılığı arasında denge kurmaktı. Birinci amacı gerçekleştirebilmek için, doğru, kesin ve zamanında yapılmış tahmin ve raporlama sistemine, nakit toplama ve harcama yöntemlerinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. ikinci amacı gerçekleştirebilmek için ise, nakit gereksinimini en aza indirmek, paranın nereden ve nasıl sağlanacağını belirlemek, yatırılan fonlardan riski de göz önüne alarak en yüksek getiri sağlamak gerekmektedir.

• Fazla nakit değer bulundurmak işletmelere maliyet yüklemekte, kârlılığını düşürmektedir. Ancak; nakit yetersizliği de işletmeler açısından sakıncalı sonuçlar doğurmaktadır. Günlük giderlerin yapılamaması, çalışanların ücretlerinin ödenememesi, çeklerin karşılıksız çıkması, senetlerin protesto edilmesi, elektrik, su, telefon faturalarının ödenememesi, bankalara olan borçların vadesinde ödenememesi ilk akla gelen ve hemen hissedilen olumsuzluklardır.

Nakit benzeri varlıklara yatırımın önemi ve gerekliliğini belirleyebilmek.

• işletmeler zaman zaman nakit akışlarındaki zaman uyumsuzluğundan dolayı nakit fazlalığı verebilirler. Nakit fazlası verildiğinde bu fazlalığın kısa vadeli finansal araçlarda değerlendirmesi küçüksenmeyecek getiri sağlar. Ancak, bu araçlara yatırım yapılırken dikkat edilmesi, göz önüne alınması gereken bazı faktörler vardır. Bunla; vade, risk, getiri, likidite ve vergidir.

Alacak ve Stok Yönetimi



işletmelerde alacakların yönetiminde göz önünde bulundurulacak faktörleri belirleyebilmek.


• Alacakların etkin bir şekilde yönetilmesi işletmenin likidite ve kârlılığını da yakından ilgilendirmektedir. işletmelerde alacakların düzeyini bir çok faktör belirlemektedir. Birincisi; kredili satışların toplam satışlara oranıdır. ikincisi ise satışların hacmidir. Alacaklara yapılacak yatırımın düzeyini belirleyen bir diğer faktör de işletmenin kredi ve tahsilat politikasıdır.

işletmelerce kredili satış politikaları oluşturulurken dikkate alınması gereken değişkenleri saptayabilmek.


• Kredili satışlar işletmenin toplam satışlarının artmasına yardımcı olur. Ancak kredili satışlarda esnekliğin yüksek tutulması, problemli alacakların da artmasına, tahsilatla ilgili maliyetlerin yükselmesine sebep olur. Bu nedenle finans yöneticileri, kredi politikasını belirlerken, satışlardaki artışın işletmenin kârlılığına yapacağı katkı ile getireceği maliyetleri karşılaştırması gerekir.

• Kredili satış politikası oluşturulurken, öncelikle kredili satışlara ilişkin genel politika oluşturulmalı, daha sonra kredili satış yapılacak müşterilerde aranılacak nitelikler belirlenmelidir. Kredili satışların vadesi, erken ödemelerde uygulanacak iskonto kredili satış politikasının diğer önemli unsurlarını oluşturmaktadır.

işletmelerin ne tür stoklarının olacağı ve stok yönetiminden sağlanabilecek faydaları açıklayabilmek.

• Stok yönetiminin temel amacı; işletmenin kârlılığını artırmak için tüm stok maliyetlerini minimuma indirecek stok düzeyini belirlemektir. Genel olarak stoklar hammaddeler, yarı mamüller ve mamüller başlıklarında sınışandırılabilir. Stok yönetiminin önemi stoklara yapılan yatırımın büyüklüğüne bağlıdır. Toplam varlıklar içinde stokların payı işletmeden

işletmeye farklılık gösterir. Dolayısıyla stok yönetiminin ve kontrolünün önemi işletmeden işletmeye değişmektedir.


işletmelerde etkin stok yönetimi için hangi soruların cevaplandırılması gerektiğini betimleyebilmek.


• Etkin bir stok yönetiminde yönetim iki problemi çözmek zorundadır: i) Sipariş Miktarı Problemi, ii) Sipariş Noktası Problemi.

• Sipariş miktarı problemi, stokların beklenen kullanım, taşıma ve sipariş maliyetlerini de dikkate alarak optimal(en uygun) sipariş miktarını belirlemeye yöneliktir. Başka bir deyişle, işletmenin ekonomik sipariş miktarı (ESM) belirlenmeye çalışılır. ESM modeli toplam stok maliyetlerini minimize edecek sipariş miktarını bulmaya yönelik çalışmalardır.

• Sipariş noktası problemi ise; stokların sipariş edilmesi ile işletmeye teslim edilmesine kadar geçecek zamanda beklenmedik, olağan olmayan stok ihtiyaçları için işletmeler güvenlik (emniyet) stoku bulundururlar. Emniyet stokunun ne kadar olması gerektiği sipariş noktası problemini ortaya çıkarır. Bir başka deyişle, stoklar hangi seviyeye indiğinde sipariş verileceğidir.

işletmelerde stokları değerleme tekniklerini açıklayabilmek.


• işletmelerde stoklar üzerinde alınması gereken finansal kararlardan birisi de, üretimde kullanılacak olan stokların hangi değerle değerleneceğidir. Uygulamada işletmelerin niteliğine bağlı olarak kullanılan değişik stok değerleme teknikleri şunlardır:

• Belirli iş Partilerine Göre Değerleme Yöntemi

• Ortalama Maliyet Yöntemleri

• ilk Giren ilk Çıkar Yöntemi (FIFO)

• Son Giren ilk Çıkar Yöntemi (LIFO)

• Standart Maliyet Yöntemi

• Piyasa Fiyatı Yöntemi

Stok kontrol yöntemlerinin temel amacını ve bu amacın gerçekleştirilmesinde kullanılan teknikleri belirleyebilmek.

• Stok kontrol yöntemlerinin temel amacı; işletmelerin ihtiyaç duyduğu malzemeleri, ihtiyaç duyulduğu anda, istenilen miktarda ve optimum sermaye maliyeti ile sağlanmasını gerçekleştirecek stok düzeylerinin belirlenmesidir. Bu amaçla kullanılan çeşitli teknikler aşağıda belirtilmiştir :

• Gözle Kontrol Yöntemi

• ABC Yöntemi

• Sabit Sipariş Süresi Yöntemi

• Sabit Sipariş Miktarı Yöntemi

• Malzeme ihtiyaç Planlaması (MiP)Yöntemi

• Stoksuz Malzeme Yönetim (JIT) Sistemi

• Barkod Sistemi.

Stok yönetiminde etkinliği artırmada dikkate alınacak ilkeleri açıklayabilmek.

• Stok yönetiminde çeşitli stok kalemleri arasında denge sağlanarak, bazı stok kalemlerinde aşırı şişkinliğin önlenmesi; satın alma, üretim ve finansman bölümleri arasında yakın bir işbirliği sağlanması; üretim süresinin kısaltılması ve bu yolla yarı mamül stokunun en düşük seviyeye indirilmesi gibi çeşitli ilkelere özen gösterilmelidir.

Belirlilik Koşulları Altında Sermaye Bütçelemesi



Sermaye bütçelemesi veya sabit varlıklara yatırımların neler olduğunu saptayabilmek.

• Sermaye bütçelemesi, uygun ve verimli yatırım alanları nın araştırılmasını ve yatırım projelerinin değerlendirlmesini içeren bir süreçtir.

• Sermaye bütçelemesi, sabit varlıklara yatırım olarakta ifade edilmektedir. Sabit yatırım türlerini belirleyebilmek.

• Sabit varlık yatırımları, alanlarına ve amaçlarına göre, yenileme yatırımı, genişleme yatırımı, mamul yatırımı, modernizasyon yatırımı ve stratejik yatırım olmak üzere beşe ayrılır.

• Sabit varlık yatırımları, aralarındaki ekonomik ilişkiler bakımından, bağımsız yatırımlar ve bağımlı yatırımlar olarak ikiye ayrılır.

Bir yatırım kararının verilebilmesi gerekli olan yatırım verilerini belirleyebilmek.

• Doğru bir yatırım kararının verilebilmesi için beş temel veriye ihtiyacımız vardır. Bunlar; yatırımın tutarı, yatırımın sağlayacağı net nakit girişleri, yatırımın ekonomik ömrü, yatırımın ekonomik ömrü sonundaki hurda değeri ve yatırımdan beklenen verim oranıdır.

Yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan statik ve dinamik yöntemlerle, bu yöntemlerin üstünlüklerini ve sakıncalarını saptayabilmek.

• Yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler, statik ve dinamik yöntemler olarak ikiye ayrılmaktadır.

• Statik yöntemler, paranın zaman değerini dikkate almazlar. Statik yöntemler; toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi, yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi, ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi ve geri ödeme süresi yöntemidir.

• Dinamik yöntemler, paranın zaman değerini dikkate alırlar. Dinamik yöntemler, net bugünkü değer yöntemi, iç verim oranı yöntemi ve kârlılık endeksi yöntemidir.

• Bir yatırımın net bugünkü değeri, net nakit girişlerinin belirli bir iskonto oranıyla indirgenmiş değerleri toplamından, yatırım harcamalarının bügünkü değerleri toplamının çıkarılmasıyla bulunur.

• iç verim oranı, projenin nakit giriş ve nakit çıkışlarını birbirine eşitleyen iskonto oranıdır.

• Kârlılık endeksi, nakit girişlerinin bugünkü değerleri toplamının, yatırım harcamalarının bugünkü değerleri toplamına bölümüdür.


Belirsizlik Koşulları Altında Sermaye Bütçesi



Belirlilik, belirsizlik ve risk kavramlarını açıklayabilmek.

• Belirlilik, verilecek kararın sonuçlarının önceden bilinmesidir. Diğer bir deyişle, belirlilik, yatırım projelerinin nakit girişlerinin ve nakit çıkışlarının tek bir rakam olarak ifade edilmesidir.

• Gelecekte ne olacağının bilinemediği durum, belirsizliktir. Diğer bir deyişle, geleceğin belirsizliğine karşın olasılık tahmininin sübjektif olarak yapılması belirsizlik, objektif olarak yapılması risk olarak ifade edilmektedir.

• Risk, beklenmeyen bir durumun ortaya çıkma, zarar veya incinme olasılığıdır. Yatırım projeleri analizi açısından risk, olası nakit girişlerinin, beklenenden sapma olasılığıdır.

Riskin nasıl ölçülebildiğini saptayabilmek

• Riskin ölçülmesinde standart sapma veya varyans kullanılır. Standart sapma, olasılık dağılımında nakit akışı değerlerinin, ortalama değerden (beklenen getiriden) farklarının karesinin kare kökü alınarak bulunur.

Belirsizlik koşulu altında, yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemleri açıklayabilmek


• Belirsizlik koşulu altında yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler; riske göre düzeltilmiş iskonto oranı yöntemi, belirlilik eşitliği yöntemi, olasılık dağılımı yöntemi, karar ağacı yöntemi ve simülasyon yöntemidir.

Yatırım projelerinin değerlendirilmesinde, enflasyonun hesaplamalara nasıl dahil edildiğini saptayabilmek.


• Enflasyon, genel fiyat düzeyinin sürekli olarak yükselmesidir. Enflasyon, yatırım projelerinin maliyet ve nakit girişlerinin tutarlarının değişmesine, planlanandan sapmalara yol açmaktadır. Bu nedenle, enflasyon etkisinin giderilmesi gerekmektedir.

Kısa Vadeli Finansman

işletmelerin kısa vadeli finansman kaynaklarına neden gereksinim duyduğunu belirleyebilmek.

• işletmelerin en fazla bir yıl içinde geri ödemeleri gereken finansman kaynaklarına kısa vadeli kaynaklar denilir. Genel kural olarak kısa vadeli finansman kaynakları işletmelerin kısa vadeli varlıklarının finansmanında kullanılmaktadır. Çalışma sermayesinin özellikle sabitlik özelliği göstermeyen kısmının finansmanında kısa vadeli kaynakların kullanımı, işletmenin riskini artırmaması açısından önemlidir. iş hacmindeki dalgalanmaların gerektirdiği fon ihtiyacının kısa vadeli fonlarla giderilmesi sık karşılaşılan bir durumdur. Kısa vadeli fonlar genellikle çalışma sermayesinin finansmanı için kullanılmakla birlikte, zaman zaman bu kaynakların duran varlıkların finansmanı için de kullanıldığı görülmektedir.Kısa vadeli kaynakların, duran varlıkların finansmanında kullanılması yaklaşımı, işletmeler açısından riski arttıran bir yaklaşımdır.

Ticari kredilerin kısa vadeli finansman kaynakları arasındaki önemini saptayabilmek.

• işletmelerin genellikle kısa vadeli finansmanda kullandıkları kaynaklar ticari krediler ,banka kredileri,finansman bonosu, repo, faktoring ve kendiliğinden oluşan fonlar olarak sıralanabilir. Ticari krediler,herhangi bir ödeme olmaksızın, satıcının malı teslim etmesi ve alıcıya ödeme için belirli bir süre tanıması sonucunda oluşur. Ticari kredi kullanan bir işletme nakit iskontosundan yararlanmamaktadır. Ticari krediler satıcı işletme açısından, satış artırma çabalarını destekleyıci bir nitelik taşımaktadır.

Finansman bonolarının işletmelerin finansmanındaki önemini belirleyebilmek.

• Finansman bonoları, ihraççının borçlu sıfatı ile düzenleyip,sattıkları emre veya hamiline yazılı menkul kıymetlerdir. Finansman bonoları, anonim ortaklıklar, özelleştirme kapsamına alınanlar dahil kamu iktisadi teşebbüsleri, mahalli idareler ile bu idarelerle ilgili özel mevzuat uyarınca faaliyet gösteren kuruluş, idare ve kredi değerliliği yüksek işletmeler tarafından ihraç edilirler.

Geri Satın Alma Anlaşmalarının işletmelerin finansmanındaki önemini saptayabilmek.

• işletmeler ticari faaliyetlerinde ihtiyaç duydukları çalışma sermayesi yatırımlarının finansmanında kısa süreli banka kredilerinden de yararlanmaktadırlar. Banka kredilerinin işletme faaliyetlerinde kullanımı, bankacılık sisteminin etkinliğine ve bankacılık sisteminde yaşanan gelişmelere bağlı olarak değişebilmektedir. Banka kredileri gerek nakdi gerekse de gayri nakdi krediler olarak, işletmelerin üretim faaliyetlerinde kullanılmaktadır.

Banka kredilerinin, kısa vadeli finansman kaynakları arasındaki önemini saptayabilmek.

• işletmelerin kısa süreli fon ihtiyaçlarını karşılamada kullandıkları bir yöntem de geri satın alma anlaşmalarıdır. Bu anlaşma ile işletmeler, ellerindeki menkul değerleri belirli bir süre sonunda geri almak üzere satarak fon sağlarlar. Repo işleminde kısa süreli borç verme söz konusu olduğundan, bu işlemde menkul kıymetler teminat anlamında kullanılmaktadır.

Faktoring işlemlerinin işletmelerin kısa vadeli finansmanındaki yerini belirleyebilmek.

• işletmelerin kısa vadeli fon gereksinimlerinin karşılanmasında kullanılan bir diğer yöntem ise faktoringtir. Özellikle son yıllarda önemli bir fon sağlama aracı olarak görülen faktoring, kredili satış yapan işletmelerin, bu satışlardan doğan alacak haklarını faktor veya faktoring şirketi olarak adlandırılan finansal kuruluşlara devretmesi yoluyla, bu kurumdan alacakların tahsili, takibi, muhasebe ve ön ödeme şeklindeki hizmetlerden yararlanılması işlemidir. Faktoring işlemi sadece kısa vadeli alacaklar için söz konusu olup, bu işlemde vadeler genellikle 30 ile 120 gün arasında değişmekle birlikte, bazen vadeler daha uzun bir süreyi de kapsayabilmektedir.

Kendiliğinden oluşan ne tür fonların olduğu ve bunların işletmelerin kısa vadeli fon ihtiyacının ne ölçüde karşılayabildiğini saptayabilmek.


• Ödenmesi gereken vergilerin, ücretlerin, ikramiyelerin, faiz borçlarının ve benzeri ödemelerin belirli bir süre geciktirilmesiyle yaratılan fonlar işletmelerin serbestçe kullanabileceği kaynaklar olmaktadır.
Orta ve Uzun Vadeli Finansman

Başlıca orta vadeli finansman kaynaklarının özelliklerini saptayabilmek.


• Kısa vadeli finansman kaynakları, işletmelerin dönen varlıklarının finansmanında kullanılırken orta ve uzun süreli finansman kaynakları ağırlıklı olarak işletmelerin sabit varlıklarının finansmanında kullanılmaktadır. işletmelerin büyümeleri ve kârlılıkları ancak, yatırımlarında doğru finansman kaynağının seçimi ve bu kaynağın etkin kullanılması ile mümkün olabilmektedir.

• işletmelerin orta vadeli finansmanda kullandıkları kaynaklardan birisi de ticaret bankalarından, sigorta şirketlerinden ve satıcılardan sağlanan kredilerdir. Orta vadeli banka kredilerini diğer işletme kredilerinden ayıran iki özellik söz konusudur. Bunlardan birincisi; bu kredilerde vadenin bir yıldan daha uzun olması, diğeri ise bu kredilerdeki kredi sözleşmelerinin bazı şekil şartlarına tâbi olmasıdır.

• Satıcı kredileri de orta süreli banka kredilerine benzer şekilde geri ödeme planına göre ödenir. Satıcı kredilerinin özel bir şekli, şarta bağlı satış sözleşmeleridir. işletme açısından satıcı kredisiyle finansmanın sakıncalı yönü bu tür finansmanın maliyeti, bazı koşullarda, çok yükselmektedir. işletmelerin orta vadede fon sağlama araçlarından birisi de kiralamadır.

Kiralama yoluyla finansman şekillerini, üstünlük ve sakıncalarını belirleyebilmek.

• Kiralama (Leasing), bir malın yatırımcı tarafından satın alınması yerine, bir kiralama şirketi tarafından alınıp, yatırımcıya belirli bir dönem kiralanmasıdır. Tüm dünyada yatırımların orta vadeli finansmanında yaygın olarak kullanılan leasing, özellikle enflasyonist ekonomilerde kuruluşların her geçen gün artan işletme sermayesi ihtiyaçlarını karşılamada büyük avantajlar sağlar. Kiralama; finansal Kiralama, Operasyonel Kiralama, Satma ve Geri Kiralama, .Satışa Yardımcı Kiralama şeklinde olabilir.

• Kiralama yönteminin sağladığı başlıca faydalar ise; yüzde yüz finansman, düşük maliyet, kiraların gider yazılması , vergi avantajı,zamanlama kolaylığı ve ödemede esneklik, likiditenin artması, planlama kolaylığı, bilanço dışı işlem olması, riskin azaltılması olarak sayılabilir.

Forfaiting yoluyla finansmanın maliyetini, özelliklerini, üstünlük ve sakıncalarını belirleyebilmek.

• işletmelerin orta vadeli finansmanda kullanacakları tekniklerden bir diğeri ise forfaitingdir. Forfaiting, özellikle mal ve hizmet ihracatından doğan ve belirli bir ödeme planına göre tahsil edilebilecek olan alacakların bir banka ya da bu alanda uzmanlaşmış bir finansman kurumu tarafından satın alınması olarak tanımlanmaktadır. Forfaiting, diğer finansman kaynaklarından biraz daha farklıdır. Forfaiting işleminde yeni bir kaynak yaratılmamaktadır. Mevcut alacakların paraya çevrilmesi söz konusudur.

işletmelerin sermaye piyasası yoluyla nasıl finansman sağlayabildiklerini belirleyebilmek.

• işletmeler ihtiyaç duydukları orta ve uzun vadeli fonları sermaye piyasası araçlarını kullanarak da sağlayabilirler. işletmelerin sermaye piyasasından fon sağlamada kullandıkları araçlar hisse senetleri ve tahvillerdir. Hisse senedi, sermayesi paylara bölünmüş anonim şirketlerce çıkarılan, her biri şirket ortaklığını temsil eden yasal şekil şartlarına uygun menkul kıymete verilen addır. Tahviller ise, Anonim şirketlerin ödünç para bulmak için itibari kıymetleri eşit ve ibareleri aynı olmak üzere çıkardıkları borç senetleridir.
Sermaye Maliyeti

Sermaye bileşimi ve sermaye maliyeti arasındaki ilişkiyi ortaya saptayabilmek.


• Firmalarda sermaye maliyeti, varlıkların finansmanında kullanılan her türlü kaynağın ağırlıklı ortalamasına eşittir. Sermaye maliyeti, firmanın yatırım kararlarını etkileyen en önemli faktördür. Sermaye maliyetinin yanlış belirlenmesi, firmanın yapmak durumunda olduğu bir yatırımı yapmamasına ya da yapmaması gereken bir yatırımı yapmasına neden olabilir. Yatırım kavramının uzun bir süre içermesi ve geri dönüşünün zor olması bu önemi daha da artırmaktadır. Yatırımların finansmanında kullanılan diğer bir anlatımla sermaye yapısını oluşturan kaynaklar, firmanın kârlılık ve risk durumunu etkiler.

• Firmalar için sermaye maliyeti, yatırımlardan sağlanan minimum getiri oranını gösterir. Bir firma için teorik olarak, varlıkların finansmanında yalnızca öz sermaye fonlarının kullanılması mümkündür. Bu durumda sermaye maliyeti, çıkarılmış olan hisse senetlerini satın alan yatırımcıların ve şirketin, hisse senetlerinden bekledikleri getiri oranından oluşur. Bununla birlikte firmalar, sermaye yapılarını oluştururken, varlıklarının finansmanında önemli miktarlarda uzun süreli borç ve aynı zamanda da imtiyazlı hisse senetleri kullanırlar. Böyle bir durumda, sermaye maliyeti, firmanın çeşitli kaynaklardan sağlamış olduğu ve gerek öz sermaye gerekse de borç şeklinde kullandığı fonların ortalamasından oluşur.

işletmeler açısından banka borçlarının ve tahville borçlanmaların maliyetini belirleyebilmek.

• işletme açısından borçların maliyeti; borçlanma yoluyla sağlanan fon girişinin bugünkü değeri ile bu fonlar için gelecekte yapılacak olan faiz ve anapara ödemelerinin bugünkü değerini eşitleyen iskonto oranıdır.

• işletmeler açısından borçlanmanın maliyeti, vergi öncesi maliyet ve vergi sonrası maliyet olmak üzere iki şekilde hesaplanabilir. Ancak, borçlanmadan dolayı ödenen faizlerin, gider olarak yazılabilmesi ve dolayısıyla ödenen faizlerin vergi tasarruf etkisi yaratması nedeniyle, vergi sonrası maliyetin hesaplanması ve kullanılması firma açısından daha doğru sonuçlar verecektir.

imtiyazlı hisse senedi ile tahviller arasındaki farklılığı ve imtiyazlı hisse senetlerinin maliyetini belirleyebilmek.

• imtiyazlı hisse senetleri, adi hisse senetleri ile tahvil arasında bir karma nitelik taşıyan bir finansal araçtır.

• imtiyazlı hisse senedi sahipleri, adi hisse senedi sahiplerine kıyasla kârdan öncelikli pay alma hakkına sahiptir.

• imtiyazlı hisse senetleri, çıkaran şirket açısından dönemsel olarak belli bir ödemeyi gerekli kıldığından ve tasfiye durumunda adi hisse senetleri sahiplerine kıyasla öncelikli talep hakkına sahip olduklarından tahvile benzetilmektedir.

• imtiyazlı hisse senetlerinde herhangi bir vade söz konusu değildir. imtiyazlı hisse senetlerinde şirket kâr elde etmedikçe kâr payı ödenme zorunluluğu yoktur.

• imtiyazlı hisse senedinin maliyeti; ödenen kâr payının net çıkarılma fiyatına bölünmesi yoluyla bulunur.

Adi hisse senedi çıkarılması yoluyla sağlanan fonların maliyetini belirleyebilmek.

• Hisse senetleri yoluyla sağlanan fonların maliyeti, hisse senedi ihracı yoluyla firmaya sağlanan fon girişlerinin bugünkü değeri ile bu fonlar için gelecekte ödenecek kâr paylarının bugünkü değerini eşitleyen iskonto oranıdır.

Dağıtılmayan kâr paylarının maliyetinin hesaplanmasında kullanılan yaklaşımları açıklayabilmek.

• işletmeler elde etmiş olduğu kârların bir kısmını dağıtmama yoluna giderek fon ihtiyaçları için kullanabilirler. işletmenin elde etmiş olduğu kârın bir kısmının dağıtılmayarak bünyede bırakılması otofinansman olarak adlandırılır.

• işletme burada yabancı kaynaklara başvurmamış ve dolayısıyla faiz giderine katlanmamış olmakla birlikte, dağıtmamış olduğu kârlarında bir maliyeti vardır ve bu maliyet, alternatif maliyet olarak adlandırılır.

• Dağıtılmayan kârların maliyetinin belirlenmesi oldukça zordur. Bu konuda yaygın olarak 3 yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler;

- Finansal Varlıkları Fiyatlama Modeli (CAMP

Yöntemi)

- Tahvil Getirisi+ Risk Primi Yöntemi

- iskonto Edilmiş Nakit Akışları Yöntemidir.

Amortismanların maliyetini belirleyebilmek.


• Amortisman: Bir varlığın öngörülen hizmet süresi boyunca artık değerinden sonraki elde edilme maliyetinin dönemlere dağıtılmasıdır.

• Amortismana tabi bir varlığın tahmini hizmet süresi, beklenen fiziki aşınma ve yıpranma, demode olma ve teknolojik yıpranma ve varlığın kullanımındaki yasal veya diğer sınırlamalara bağlı olarak belirlenir. Amortisman fonlarının en uygun fırsat maliyeti,

işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetidir. işletme, amortisman fonlarını, en az ağırlıklı ortalama sermaye maliyetine eşit kârlılıktaki yatırım alanlarında kullanmalıdır.

Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti belirleyebilmek.


• işletmelerin çeşitli kaynaklardan sağlamış olduğu fonların işletmeye ayrı ayrı maliyeti vardır. Fon kaynaklarının tek tek maliyetleri hesaplandıktan sonra, bu maliyetlerin ağırlıklı ortalaması alınarak, işletmenin yatırım projelerinin kabulü veya reddinde kullanacağı sermaye maliyeti belirlenmiş olur.

• Bir işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetini hesaplayabilmek için her bir fonun sermaye içindeki ağırlığı ile o fonun vergi sonrası maliyetinin çarpılması gerekir.

Sermaye Yapısı

işletmelerin piyasa değerini yükseltebilmeleri için hedef sermaye yapısının varlığını açıklayabilmek ve işletmelerin sermaye bileşimi kararıyla ilgili olarak dikkate almaları gereken faktörleri sıralayabilmek.

• Sermaye yapısı en basit şekilde işletme faaliyetlerinin finansmanında kullanılan borç ve özsermayenin bileşimi olarak tanımlanmaktadır. Optimal sermaye yapısı risk ve getiri oranları arasında denge kuran, sermaye maliyetini en aza indirgemeye çalışan ve bu şekilde işletmenin hisse senedi fiyatını maksimize eden yapıdır. işletmeler risk ve getiri arasında denge kuran, borç ve öz sermaye bileşimi ile faaliyet gösterdikleri takdirde sermaye maliyetleri azalacak ve piyasa değerleri yükselecektir.

Optimal sermaye yapısını belirlerken kullanılabilecek bir analiz tekniğini açıklayabilmek.

• işletmeler sermaye bileşimlerini oluştururken, risk durumlarını dikkate almak zorundadırlar. İşletmelerin karşılaştıkları riskler, işletme riski ve finansal risk olmak üzere iki ana başlık altında toplanabilir. işletme riski, varlıklar üzerinden gelecekte sağlanacak gelirlerin tahminindeki var olan belirsizlik nedeniyle ortaya çıkar. Finansal risk ise, borç kullanan işletmelerde ortaya çıkan ve hisse senedi sahipleri açısından faaliyet riskine eklenen ilave bir risk olarak tanımlanmaktadır.

• işletmenin sermaye yapısının oluşumunda, yüksek oranda borç kullanması, yalnızca işletme kazançlarının riskliliğini arttırmaz aynı zamanda öz sermaye üzerinden beklenen getiri oranınını da yükseltir. işletmeler, sermaye yapılarını oluştururken, borçlanma ile yeni hisse senedi çıkarılması seçenekleri arasında finansal amaç açısından bir değerlendirme yapmak zorundadırlar. Bu değerlendirmede kullanılacak analizlerden birisi faiz ve vergi öncesi kâr hisse başı kâr analizidir.

işletmelerin sermaye yapılarıyla işletme değeri arasındaki ilişkileri açıklayan yaklaşımları açıklayabilmek.

• işletmelerin, sermaye yapısını değiştirmek yoluyla, sermaye maliyetini ve dolayısıyla piyasa değerini etkileyip etkileyemeyecekleri konusunda birbirinden farklı görüşlere sahip teorik yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yaklaşımlardan net gelir yaklaşımı, işletmenin sermaye maliyetinin ve piyasa değerinin borç/öz sermaye oranından etkileneceğini savunmaktadır. Net faaliyet geliri ve Modigliani-Miller yaklaşımları ise işletmenin sermaye maliyetinin değiştirilemeyeceğini, dolayısıyla piyasa değerinin finansman biçiminden bağımsız olduğunu ileri sürmektedirler.Geleneksel yaklaşım ise, belli bir düzeye kadar borçlanmanın, diğer bir anlatımla finansal kaldıracın işletmenin piyasa değerini olumlu etkileyeceğini, ancak bu olanağın sınırsız olmadığını belirtmektedir.

Hiç yorum yok:
Write yorum

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.