7 Kasım 2009 Cumartesi

Finansçıların Hayalleri Gerçeklerle Uyuşmuyor

 

Türkiye ekonomisi ve finansal piyasalarda bir süredir egemen olan eğilimlere baktığımızda, serbest piyasa mekanizmasının olması gerektiği gibi çalışmadığını görüyoruz. Asıl önemlisi finansal piyasalar, krizin fırsata dönüşmesini engelleyecek ve sorunları ağırlaştıracak şekilde yönlendirilmesinde ısrar ediliyor. Bu koşullarda iyimser olmak, mevcut gidişatı savunan ve destekleyenleri ciddiye almak veya niyetlerinden şüphe etmemek mümkün olmuyor.

Örneğin kamunun borçlanma ihtiyacından artışı sınırlamak üzere bazı ödemelerini yapmaması, bazı kurumlara görevlerini gerçekleştirebilmeleri için gerekli kaynağı aktarmaması ekonomideki daralmayı derinleştirir. Bankaların da kredi vermek konusundaki isteksizliği bu olumszuluğu iyice pekiştirir. Sonuçta ekonomi daralır, işsizlik artar, sorumlu kredi hacmi ile kamu açıkları katlana katlana büyümeye devam eder. Bu kısır döngüyü gizlemeye çalışmak ise akıl ve iyi niyetle açıklanamaz. Efendim her şey şeffaf olur ise güven bunalımı derinleşir, günün kurtarılması mümkün olmazmış!.. Bu şekilde yanlışları meşrulaştırmaya çalışanlar bir anlamda büyük hatalar yaptıklarını kabul ediyor fakat bedelini kendileri ödemek istemiyorlar; hal böyle olunca piyasalar yapay bir şekilde yönlendiriliyor ve sorunlar ağırlaşıyor.

Hazine'nin yurtdışında ihraç ettiği Eurobondlar ile içeride Türk Lirası cinsinden ihraç ettiği devlet iç borçlanma senetlerini getirileri arasındaki fark hızla azalıyor; Bu durum yabancı para cinsi getirilerin artıyor olmasından değil Türk Lirası cinsinden olanların Merkez Bankası desteği ve zorlaması ile hızla geriletiliyor olmasından kaynaklanıyor. Tüm bunlar ekonomik daralmanın bütçe ve beklentiler üzerindeki yıkıcı etkisini azaltmak için yapılıyor. Buraya kadar çok anormal bir şey yok, fakat döviz kurlarındaki eğilimi de hesaba katmaya başladığınızda kur riskinin tümüyle ihmal edildiğini veya bir şekilde kontrol edileceği varsayımı ile piyasaların yönlendirildiği açığa çıkıyor. Normalde daralan bir ekonomide faizlerin ve-veya döviz kurunun yükselmesi kaçınılmazdır; her ikisinin birden düşmesi, üstelik Hazine'nin iç piyasa dış piyasa getirileri arasındaki farkın azalması yapay bir durumdur ve kesinlikle sürdürülebilir değildir. Merkez Bankası hazineye destek amacı ile devreye girmiyor, faizler giriyor ise döviz kurları yükselir; bu eylemin doğrudan değil de bankalar kanalı ile yapılıyor olması sonucu etkilemez.

Eğer ülkemizde dört-beş aydır yaşandığı gibi, finansal piyasalarda döviz kuru, faizler ve Hazine'nin iç ile dış getirileri arasındaki farklar daha da geriler veya mevcut seviyeleri korur ise ekonomimiz dalga dalga daralmaya devam edecek; istikrarsızlık büyüyecek. Sonuçta söz konusu oranların hepsi birden hızla yön değiştirebilecek... Devlet'ten alacaklarını alamayan müteahitler, eczacılar borçlarını ödeyemeyecek, ürününü açıklanan fiyata satamayan çiftçi hacizden kurtulamayacak, nakit akışlarındaki problem büyüdükçe işsizlikle beraber kamu finansman açığıda büyüyecek ve her şey çok tatsız bir şekilde değişecek!..

Okuyucularımızdan bazıları yetkililerin bu durumu bilmiyor olabileceğini düşünerek endişeye kapılabilir. Merak etmeyin etkili ve yetkili çevrelerin hepsi durumun ciddiyetini biliyor! Bankalar Merkez Bankası ile hazine arasında mecburen aracılık yapıyor ancak yeni kredi vermiyor, yapılandırılanların durumu farklı imiş gibi görünmesine yardım ediyor. Merkez Bankası, BDDK'nın farklı tavırları her şeyin bilincinde oldukları anlamına geliyor. Bir çelişki de bu aşamada çıkıyor: Vergi gelirlerinin yüzde 70'i aşan kısmının dolaylı vergilerden geldiği bir ülkede ekonomik daralma mali sektör ve kamu üzerinde açığa çıkar. Bankaların kredileri kesip, hazineye tam destek vermeye devam etmesi ciddi bir çelişkidir. Sorunlu kredi hacminin daha fazla artmasından endişe ettiği için isteksiz ise hazine riskini de buna paralel şekilde ayarlaması beklenir; ya herkese ek kaynak kullandırılır yada hepsi kısılır. Ülkemizde özel sektörün risk primi uzaya giderken Hazine'ninkinin sıfıra doğru koşması ve de Türk Lirası'nın değerlenmesi anormaldir, bu durumun kalıcı olması mümkün değildir.

IMF ile anlaşılması bu tabloyu kesinlikle değiştirmez; fakat kendini herkesten akıllı sanan finansçılar değiştirebileceğini sanıyor; bu yanılgılarıda korkularından kaynaklanıyor. Kredi vermeye başlarlar ise döviz kurunun yukarı yönde harekete geçerek her şeyin kontrolden çıkacağını düşünüyorlar. IMF ile anlaşılması durumunda döviz kurunda ciddi bir hareket yaşanmadan bir miktar daha kredi kullandırıp para kazanabileceklerini düşünüyorlar. Türk Lirası'nın bu konumda değerli olarak kalması durumunda yaşanacakları hesaba katmadıklarını unutuyorlar ve kendi ürettikleri masala inanma gafletine düşüyorlar.

Yaşadığımız sıkıntıların temeldeki sebeplerine, sorunları çözecek şiddette dokunup, olağandışı zor bir döneme katlanmadan çözüm yok, fırsatlar da yok... Üç kağıtçılık olabilir...

dünyagazetesi / Mehmet Uğur CİVELEK

Hiç yorum yok:
Write yorum

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.